Hayatın en acı tınısı
Nerede bir çalışan çocuk görsem burkulur yüreğim.
Dünyanın adaletsizliğini sorgular düşüncelerim.
Kimilerimiz şanslı gelir dünyaya, kimilerimiz ise bir sıfır yenik başlamıştır hayata.
Her gün işe giderken yolun kenarında melodika çalarak para kazanmaya çalışan çocuğu görmek beni bu satırları yazmaya itti diyebilirim. O saatte uykuda olması gereken bir çocuğun işe çıkması her gördüğümde üzer beni. Onun yaşındaki çocuklar elinden tablet telefonu bırakmazken onun melodikaya sımsıkı sarılması bir yandan da gurur verici aslında. Küçük yaşta kendi parasını kazanmaya çalışması takdire şayan.
Peki, her gün binlercesi gözünüzün önünden geçerken ne hissediyorsunuz? Onları kurtaracak güçte olma isteği gelmiyor mu size de? Melodika ilkokullarda müzik öğretmeninin öğrencilerin çalması için aldırdığı çalgı aleti değil mi? Peki onun sokakta ne işi var. O kadar kaptırıyoruz ki kendimizi hayatın akışına o çocuklar gözümüzün önünden geçip gidiyor. Hiçbir şey yapamıyoruz onlar için.
Dayanamadım o çocukla konuştum. Onu kırmadan incitmeden sorular sormaya başladım. Seni ailen mi çalıştırıyor dedim. “Hayır, abla ben kendim çalışmak istiyorum” dedi. “Neden?” diye sordum. Yetmiyor abla dedi. Babam karton satıyor. Kartonun tanesi 50 kuruş yetmeyince ben de çalışıyorum dedi. O anda gözleri doldu ve gözlerini kaçırdı benden. Zorlamadım ben de daha fazla.
Evet her ne kadar kendi parasını dilenerek değil elinden gelerek kazanmaya çalışsa da sonuçta o bir çocuk! O yaşta evin geçimini düşünmek zorunda değil. Onun düşünmesi gereken şey okul ve iyi bir gelecek. Ben umuyorum ki o ve onun gibi çocuklar ileride çok iyi yere gelecekler. Çünkü hayatı gelişi güzel yaşamıyorlar. Zorlukların bilerek farkında olarak hareket ediyorlar.
Onun öyle gözleri dolunca Ayna’nın şu şarkı sözleri geldi aklıma: “Garibim sen de gül biraz, garibim sen de gül. Açız biz biliyorum! Aşka, dostluğa, kardeşliğe açız…”
Evet, herkes aynı şartlarda gelmiyor bu dünyaya. Hayat zor ama biz insanlar zorlaştırıyoruz biraz da. Sadece kendimizi düşünüyoruz. Görmezlikten geliyoruz çoğu şeyi özellikle de hayatın gerçeklerini…
Sabancı Vakfı Kısa Film Platformu’nun hazırladığı verilere göre: “Ülkemizde 2017 yılı itibarıyla 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı 700 bini aştı. 15 yaş altındaki çocukları da dâhil ettiğimizde çocuk işçilerin sayısı iki milyona yaklaşıyor.
Bu oldukça büyük bir rakam... Hiç şüphesiz çocuk işçiliği insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Toplumsal sorunları çözmek önce o çocukları görünür kılmakla başlamaz mı? Biz ne yapıyoruz? Umursamadan geçip gidiyoruz önlerinden.
Öyle değil mi? Ama sorun bu da değil. Sorun, Okulda olması gereken, eli kalem tutması gereken bir çocuğun melodika tutması, peçete tutması, dilendirilmesi, çalıştırılması… Peki, böyle olmasını onlar mı istedi? Sabahın köründe dümdüz bir taşın üstüne oturup para kazanmaya çalışmak, yumuşak yatağında olması gerekirken soğuk bir betona oturmak ve bir köşede fark edilmeyi beklemek…
Hiç birimiz dünyaya gelirken yaşadığımız hayatı seçemiyoruz. Tıpkı onların da seçemediği gibi… Ama yaşadığımız hayatı bir nebze de olsa değiştirebiliriz. Nasıl biliyor musunuz? Bunları görmezden gelerek değil, görünür kılarak. Herkesin böyle konularda kendi kapısının önünü süpürmesi lazım…
Aksi takdirde dünyayı toz kaplar, kirleniriz.