HASSAS VE DÜŞÜNCELİ
Evlilik hayatına adım atar atmaz ev düzeni, yemek ve temizlik alışkanlıklarından, karşılıklı davranış ve tepkilere kadar birçok noktada, kendi ailemizde gördüklerimizden farklı, yepyeni durumlarla karşı karşıya kalırız. Sevgiyle her sorunun aşılabileceği düşünürüz. Hatta alışılan düzenden farklı bir yaşam tarzına adapte olabilmek sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Eşlerin bu konuda birbirlerinden karşılanması zor beklentilerde bulunmaları, aile huzurlarına gölge düşürebilir. Zira doğru kabul ettiği davranış biçimlerini hayat boyu sürdürebilmeyi ister insanoğlu. Evlilikte, eşler birbirinden her durumda duyarlılık bekler. Her ihtiyacını hemen hissediverecek; her halükarda kendisini ikinci plana atıp, daima eşinin düşüncelerine öncelik verecek bir eş… Tıpkı bir anne-baba gibi hassas ve düşünceli… Nitekim beyler kendilerine anneleri gibi sabır ve müsamaha ile davranan, onlar gibi leziz yemekler yapan, kişisel özellik ve davranışlar noktasında adeta annelerinin takipçisi bir eş beklentisinde bulunabilirler. Aynı zamanda, hanımlar da kendi babalarının tüm olumlu özelliklerini taşıyan bir eş hayal ederler karşılarında; kırık-bozuk ne varsa tamir eden, akşam erkenden evine gelen, çocuklarıyla limitsiz ilgilenen vb... Buna karşılık, eşlerinin yeterince sorumluluk almadıklarını, babaları kadar koruyup kollayıcı olmadığını düşünebilir hanımlar. Çiftler kendi yetiştikleri aile yapılarının birebir kopyasını yeni hayatlarında görebilme beklentisine düştüklerinde hüsrana uğrayabilirler. Neden annem gibi yapmadın? Benim babam bu durumda şöyle davranırdı türünden sesler yükseldiğinde, karşı taraf ya eşinin tüm isteklerini karşılamak için bin bir zorlukla kendini değiştirmeye çabalar ya da karakter ve davranışlarından ödün vermeyen bir tavırla isyan bayraklarını açar. Doğduğumuzdan bu yana doğruları, düşünceleri, tutumları ailemizin bize öğrettiği şekilde sahipleniyoruz. Anne babamızın birlikteliği, gördüğümüz ilk evlilik biçimidir. Bu yüzden, onları gözlemleyerek kayıt altına aldığımız tepkiler, yaşamın ileriki yıllarında bizim davranışlarımızı şekillendiriyor. Farkında olmadığımız halde onlar gibi davranıyoruz. Öyle sıkı bağlanıyoruz ki alışageldiğimiz yaşam tarzının aynısını evlilikte de arıyoruz.”
İnsan, ara sıra kendi annesinin pişirdiği tarzda yemekler yemek ister; hastalandığında kendi annesine nazlanabildiği gibi eşinden ilgi bekler; ya da anne babasının kendisine karşı duyduğu gibi koşulsuz bir sevgi hissetmek ister eşinden. Böyle beklentiler, evliliğin cilveleri addedilir; doğal karşılanır. Fakat kimi evliliklerde eşler birbirlerinden, kendi ailelerinde görüp benimsediği davranışların neredeyse birebir aynısını bekler ve beklentileri gerçekleşmediğinde hayal kırıklığına kapılıp mutsuz olurlar. Oysa eşimiz ihtiyaçlarımızı, duygu ve hassasiyetlerimizi, hayatımızın ortalama ilk yirmi yılını birlikte geçirdiğimiz anne babamız kadar iyi bilip, bir çırpıda tanıyamayabilir. Bununla birlikte, onlarla aynı yaşayış tarzına, aynı kültür ve kişilik özelliklerine sahip olmasını bekleyemeyiz eşimizin.