Hamdi Bağcı
Hamdi Bağcı Günümüz Nasıl Kutlu Olsun

Günümüz Nasıl Kutlu Olsun

Öncelikle bana şahsen mesaj göndererek Gazetecilik Günümüzü Kutlayan bütün dostlarımızı kutluyorum.

Şahsen zatımıza kutlama gönderenlerin isimlerini de sizinle paylaşayım: Konya Milletvekilimiz Mustafa Baloğlu, KTO Başkanı Selçuk Öztürk, Selçuklu Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı Başkanı Uğur İbrahim Altay, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof Dr Hamdi Arbağ, Konya Basın Konseyi Derneği Başkanı Ömer Kara..

Hepsine teşekkür ediyorum, evet birçok kurum ve kuruluşta zaten kutlama mesajı yayınladı, onunla ilgili haberi gazetemizde bulabilirsiniz. Dediğim gibi bu yazdığım isimler bana şahsen mesaj gönderen isimler ve kendilerine, bizi şahsen hatırladıkları için de âcizane şükranlarımızı sunuyoruz.

Tabi aslında inanınız bugün tam anlamıyla zehir zemberek bir yazı yazmak istiyordum, ama ne yaparsın denge iyidir. Dün değerli bir gazeteci dostum telefonla aramış, biraz yazılar üzerine de konuştuk, bana “kardeşim en iyisi ortada olmak” dedi. Ben de onun tavsiyesini tutacağım ve ortada bir yazı yazacağım.

Öncelikle şunu net bir şekilde ifade edeyim, ben çocuklarımın gazeteci olmasını istemem. Bir de tabi yeni bir jargon oluşturuyoruz, buna göre de ben taşra gazetecileri, İstanbul ve Ankara ve devlet Gazetecileri diye ikiye ayırıyorum. Bu tezimize göre taşra gazetecileri ile İstanbul, Ankara ve Devlet gazetecilerinin arasında hakikaten uçurum var.

Devlet Gazetecileri, yani TRT, Anadolu Ajansı çalışanları, İstanbul Gazetecileri ve Ankara Gazetecileri her açıdan bu işin tam zamanlı çilesini de çekmektedirler, kaymağını da yemektedirler. Hem de baya iyi bir kaymak, çok rahat evini alabilirsin, arabanı alabilirsin, eşinle, çocuklarında güzel bir hayat kurabilirsin, zira gelir düzeyin buna imkân tanır.

Ama taşra gazetecileri tam zamanlı çile çektikleri halde tam zamanlı kaymak yiyemedikleri gibi zaman zamanda aşağılanmaktadırlar.

Birkaç örnek verelim, mesela, taşrada “devlet gazetecilerin yaşamlarını iyileştireceğiz” dediğinde siz patronların gelirlerinin artması olarak algılayacaksınız bunu. Evet, doğru, ilanlardan, belediyelerin reklamlarından kamu gazetelere ya da televizyonlara para aktarır, programlar yapılır iyi paralarla ama bu çalışana yansımaz.

Ancak mesela bir program sunuyorsanız, bir muhabirseniz, ya da bir köşede yazıyorsanız size oraların hatırına, programa davet edilmek için, haber yapılması için ya da köşede isminden bahsedilmesi için adam yerine konursunuz.

Fakat siz bu olanağı kaybettiğiniz anda, bir anda adamlığınız da biter. Zaten sizi adam yerine koyan ağabeyimiz sizin peş parasız bir çulsuz olduğunuzu bilir.

Yine, patronunuz sizin en güzel şekilde yazı yazmanızı, program yapmanızı, haber yapmanızı, ya da haber seslendirmenizi ister, mesai kavramı olmadan çalışırsınız, umurunda olmaz, fakat asgari ücretle, 750 liraya çalışırsınız, mümkün değil sizin ekonomik sıkıntılarınız onu ilgilendirmez.

Bir hekimle konuşursunuz, para yetmediğini söyler, en az 5000 lira maaş alıyordur, hekimlerin daha fazla geliri olması gerektiğini size uzun uzun anlatır, lisan öğrenmelidir, literatürü takip etmelidir, para gerekiyor yani, daha fazla para, bunu anlatır size.

Öğretmenle konuşursunuz, taşrada normal bir gazetecinin ömrü boyunca göremeyeceği şekilde en az 2200 lira para alır, ek derslerle, şunlarla bunlarla 3000 liraya yaklaşır ama size uzun uzun üniversite okuduklarından, kitap okumaları gerektiğinden bahsederler daha fazla para isterler.

Bir din görevlisiyle konuşursunuz, hocamız en az 2100 lira maaş alıyordur, artı bir de lojmanı vardır ama size uzun uzun paranın yetmediğini anlatır.

İşçiler, sendikacılar, sanayiciler size ne kadar az kazandığını uzun uzun anlatır. Be kardeşim biz peki neyiz? Gazeteciler nedir? Çoğu üniversite mezunu bu insanların… Gazetecilerin literatürü takip etmesi gerekmiyor mu? Gazetecilerin ailesi yok mu?

Ben kaç tane önemli gazetecinin bir zengin ağanın verdiği destekle geçindiğine şahit oldum, utandım, “ o yazamaz, eşini işe aldık” dedi yerden yere girdim ama nafile.

Bugün Konya’da ya da genel olarak İstanbul, Ankara ve devlet gazetecileri dışındaki tüm gazeteciler hem psikolojik, hem sağlık açısından, hem de ekonomik olarak ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.

Peki, derdini kime anlatacak gazeteci, yazar yazdıklarını gazete sahibi yayınlamaz, konuşur derdi herkese çok gelir? Kim dinleyecek bu gazetecileri?

Geçen gün genç bir gazeteci arkadaşımla konuşuyordum, dertli, işten atmışlar, zaten kaç yıldır çalıştığı yerde sigortasını yapmamışlar, atarken de doğal olarak hiçbir kuruş dahi vermemişler. “Şimdi ben ne iş yapacağım” diye soruyor. “Abi iş bulabilir misin” diyor. “Keşke iletişim fakültesini okumasaydım” diyor.

Kim bu kardeşimin derdine deva olacak? Bakın Konya’da kaç gazetecinin evi var, kaç gazetecinin arabası var?

Ben şahsen çocuklarımın gazeteci olmalarını istemem? Kaç meslek böyledir?

Ve bugünü çalışan arkadaşlarımızın sıkıntılarına ithaf ediyorum, sizi kimse duymasa da onurla bir yaşam ile mesleğinizi inadına icra ediyorsunuz, hepinizi kutluyorum.

Hayatını kaybetmiş meslektaşlarımıza Allah’tan Rahmet diliyorum…

Umarım bir gün bu makûs talih değişir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamdi Bağcı Arşivi