Gençler Nereden Geliyor?
Siyasetçilerin, sosyal bilimcilerin veya gençlik ve gelecek üzerine kelam edeceklerin dilinden düşürmediği mottolaşmış bir cümlemiz vardı. "Gençlik nereye gidiyor?" diye... Bu cümle genellikle gençlerimizin inanç, ahlak, siyasal görüşleri ile alakalı yorum yapılmadan önce sorulan veya görüş belirtilmeden önce ifade edilen kalıp cümlelerden birisiydi. Ancak her şeyin hızla tüketildiği günümüz dünyasında, artık gençlik gideceği yere gitti ve geri dönüyor. Onun için dilimize pelesenk olmuş "Gençlik nereye gidiyor?" sorusunu "Gençlik nereden geliyor?" şeklinde güncellemek gerekli oldu.
68 kuşağı ya da 12 Eylül 1980 ihtilali öncesi dönemdeki gençlerin ya da daha yakın zamanda 28 Şubat post modern darbesi dönemindeki gençlerin bir dünya görüşleri, toplumsal bakışları, ideolojik duruşları ve bütün bunlar çerçevesinde oluşturdukları bir idealleri vardı. Özellikle 68'li, 78'li hatta 98'li yıllarda genç denildiği zaman dünya görüşüyle, siyasal konulanmasıyla, siyasi tercihleriyle, toplumsal hadiseler karşısındaki duyarlılığıyla, kendini bir şekilde ifade eden, ontolojik duruşunu teorik olarak da anlamlandırabilen bir gençlik söz konusu idi. Kendisini nerede konumlandırıyor ise o alanla ilgili literatür okumaları, hatta o görüşün veya ideolojinin temel eserlerini neredeyse ezbere anlatacak, savunacak, üzerinde yorum yapacak derecede ileri okumaları söz konusuydu. Hatta ve hatta karşıt görüşlerle, ideolojilerle münazara ve münakaşa edebilmek için ya da daha masum haliyle karşıt görüşlü bir arkadaşıyla mükaleme edebilmek adına zıt kutuptaki ideolojinin, benimsemediği görüşün temel eserlerini bile okuyan gençler vardı. Bunların çoğu üniversiteli olmakla beraber, lise mezunu düzeyinde hatta şimdilerde pek duymadığımız ortaokul veya lise terk olan gençler arasında bile ciddi anlamda kendi fikirlerini savunacak algı ve manipülasyonlara kapılmayacak, esen her rüzgarda savrulmayacak, her duyduğuna kanmayacak düzeyde; kültürel yeterliliği, aidiyet bilincinin oluşturduğu bir fikri taraftarlığı söz konusu idi.
Ancak 2000'li yıllardan sonra cep telefonunun hızla hayatımıza girmesi, internetin yaygınlaşması, sosyal medyada her bir bireyin kendine özel bir sayfa açmasına imkan tanınması okuma alışkanlığını ya da fikir/ideoloji, görüş sahibi olma durumunu ortadan kaldırdı. Video, fotoğraf vb. görsel paylaşımların artması, görüşten görünüşe bir değişim ve dönüşüme sebep oldu. Sosyal medyada 140 karakter ile sınırlandırılmış fikir beyan etme, yorum yapma alanı, fikir teatisi, tefekkür ve beyanın çekiciliğini ortadan kaldırdı. Bunun yerine görünüşü, görüntüyü ve görülmeyi inşaa etti. Basılı yayınlardaki/gazete sayfalarındaki fotoğrafların daha fazla, haber yazılarının ve fikrî yazıların daha az olmasının okuyucuyu cezbettiği anlayışı sosyal medyanın renkli dünyası ile beraber tamamen fotoğraf, video ve görüntüye hapsoldu.
Descartes'in ifade ettiği, "Düşünüyorum o halde varım." ifadesi "Görünüyorum ben de varım!" anlayışına dönüştü. Görünmeyenleri yok sayma, görünenleri var kabul etme anlayışı değerleri, değerlileri, değer anlayışımızı altüst etti. Dolayısıyla yetişmekte olan gençliğimizde görüş sahibi olma değil, görünüş sahibi olma öncelendi. Sosyal medyada ve sosyal mekanlarda görünmek, görünür hale gelmek öncelendi bu durum herhangi bir bilgisi, fikri, ideolojik duruşu ve ideali olmayan kaldı ve manipülasyonlara göre şekil alan, tavır alan, görünüşe aldanan bir gençler topluluğu meydana getirdi. Bu durum şöyle bir gençlik yapısı ortaya çıkardı sol görüşlü olmak değil sol görünüşlü olmak, sağ görüşlü olmak değil sağ görünüşlü olmak, muhafazakar veya milliyetçi görüşlü değil görünüşlü olmak, sosyalist görüşlü değil sosyalist görünüşlü olmak, batılı görüşlü değil batılı görünüşlü olmak gibi farklı tercih ve tutum geliştirdi. Dolayısıyla siyasal yansımaları da buna göre şekillenmeye başladı. Siyasal anlamda, siyasi oluşumlarda görüş sahipleri kapı dışarı edilip negatif ayrımcılığa maruz kalırken; görünüş sahipleri baş tacı edilip pozitif ayrımcılığa tabi tutuldular. Görüş sahipleri zamanın dışında kalmakla itham edilerek dışlanırken, görünüş sahipleri yüceltildi.
1970'lerde, 80'lerde, 90'ların sonlarında konuşulan siyasal ve sosyal fikirlerin yeri ve mekanı, yerini bugün sağ ve muhafazakar milliyetçi muhafazakar diyebileceğimiz çevreler için nargile kafelere bırakırken, sol ve batıcı gençler için türkü kafelere ve uluslararası kapitalizmin ürünü olan zincir kafelere bıraktı. Bu kafelerden sosyal medyada fotoğraf paylaşmak yani görüntü vermek, siyasal ve sosyal aidiyetin bir yansıması olarak kabul edildi. Şimdi; sağıyla soluyla, milliyetçisiyle, sosyalistiyle, muhafazakarıyla, batıcısıyla, islamcısı, kemalistiyle "gençlik nereye gidiyor?" diye sormayın. Gençlik artık nargile kafelerden, türkü kafelerden, zincir kafelerden ve eğlence mekanlarından geliyor. Çünkü fikir düşünce kültür artık gözükmüyor. Saç modelleri, makyajlar, giyim kuşam ve mekanlar görünüyor. İşin daha da tuhafı, toplumsal alan araştırmalarına ve anketlere göre gençlerin neredeyse yüzde ellisi kendi görünüşünü de beğenmiyor ve değiştirmek istiyor. Görünen ama hakikati ideali gerçekleri göremeyen bir gençlik yapısı ile karşı karşıyayız. Görüşü ve duruşu olmayan ama görünüşü olan çoğunluğu üniversite mezunu! genç bir kitlemiz var.
Okumayan, araştırmayan, kitaplarla bağını kesmiş insanların manipüle edilmesi, yönlendirilmesi, provoke edilmesi; okuyan, sorgulayan, kendine özgü bir duruşu ve ideolojisi olan insanlara göre çok daha kolayoluyor maalesef. Bugün şayet siyasal anlamda varlığını sürdürmek isteyen -ya da ideolojik anlamda var olmak isteyen diyecektim ama ideoloji veya idealizm diye bir şey artık kalmadı- oluşumlar, görüşe değil görünüşe yatırım yapmalı. Mesela, demokrat olmamalı, demokratik görünmeli. Özgürlüklere değer vermese de, özgürlükçü görünmeleri, ekonomiden zerre kadar anlamasa da anlıyormuş gibi görünmeleri, uluslararası siyaseti bilmese de biliyormuş gibi görünmeleri yeterli, hatta gereklidir. Artık gençler görüşleri değil görünüşleri önceliyorlar ve tercihlerini görüşlerden, fikirlerden yana değil görünüşlerden yana kullanıyorlar. Bağnaz, geri kafalı, stotükocu, müstebid, en çağ dışı görüşe sahip olsanız bile çağdaş görünebiliyorsanız ipi göğüslersiniz. Dönem düşünme/düşünce dönemi değil görünme/görüntü dönemi. Gülümseyin, çekiliyoruz...