Gazeteci Arkadaşlara
Görsel ve İşitsel medyanın temsilcilerine mesajlar vermek istedim.O yüzden yazdım bu yazımı ve başlığını Gazeteci Arkadaşlara koydum.
Medya üzerine yazıp çizerken ve var olan medya ortamını eleştirirken 1990’ları hatırlama ve hatırlatma ihtiyacı duyuyorum. Zira televizyon, gazete ve bugünlerde daha çok ön plana çıkan internet mecrasında önümüze gelen sorunların temeli o günlerde atıldı aslında .Çünkü özel televizyonlar o dönemlerde kurulmaya başlanmıştı. Evet, yazılı ve basılı medyanın birtakım alışkanlıkları ta 1930’lara kadar dayanıyor. Ama “özel televizyonlar”la başlayan “kuralsız”, “ilkesiz” ve sözde “özgürlükçü” yayın anlayışı medyanın değer tanımazlığının da kapısını araladı. Zaman içinde her ne kadar televizyon ve radyolar için denetim mekanizması olacak RTÜK gibi resmi bir yapı oluşturulsa da özellikle yazılı basın ve internet medyasında medya patronlarının zaman zaman yayımladığı ve kısa süreli uyguladığı ortak bildiriler dışında herhangi bir denetim mekanizması oluşturulmadı.
Bu ne demekti?
Her gazete kendi yayın politikası ve meşrebi doğrultusunda istediği “ölçü”leri koymak konusunda serbestti. Yani yalan, yanlış ve yanlı bir haber konusunda “tekzip” mekanizması dışında bir yaptırım gücü olmadığı gibi “ahlak” da dikkate alınması ve gözetilmesi gereken bir durum değildi. Bu yüzdendir ki sözgelimi bir cinayet haberinde katil güzel bir kadınsa haberden çok o kadının fotoğraflarını kullanmak ve öne çıkarmak bütün yayın mecralarında bir medya geleneği olarak yerleşmişti.Bu ve benzeri yaklaşımlarla kimliği, mesleği, statüsü ne olursa olsun kadın “görsel malzeme”ye dönüştürüldü.
Peki niçin insan merkezli medya mümkün olmadı. Niçin ertelenen bu değerler oldu? Aslında bunu sorgulamak istedim.
Bir dönem merkez medya , “bir kısım medya”, “kartel medyası” diye adlandırılan gazete ve televizyonların bu etik mi ” sorunları üzerine çokça eleştiri yapar; bu mecraların ürettiği ayrımcı dile, kadın bedenini teşhir etmelerine ve kadını meta gibi kullanmalarına tepki gösterirdik. Aile dernekleri bu meseleyi dert edinir; reklamlarda, magazin eklerinde, gazetelerin arka sayfalarında kurulan bu pazara itiraz edilirdi.
Buna karşılık temiz, ilkeli, insan onurunu ve haysiyetini önemseyen, önceleyen bir dil kurma konusunda ise çok da gayretkeş olmadık. Hep bir yerlerden bekledik bu çırpınışları
Hazır olanları sunarken değişimin fkirsel dinamizmini monte etmedk malesef. İletişim fakültelerinden mezun olan onlarca, yüzlerce inançlı gencimiz vardı. Ama onlarla yeni bir medya anlayışı inşa etmek için zihinsel bir çaba içinde olmadık ya da onlara böyle zeminler hazırlamadık. Bizim için önemli olan sürekli bizi ötekileştiren, hakaretler eden, yalan haberlerle Gün geldi darbe zemini hazırlayan medyanın karşısında kendi hakkımızı arayacağımız, sesimizi duyuracağımız ve yükselteceğimiz mecralarımızın işte bu yüzden olmadı.
Niçin insanı merkez alan medya mümkün olmadı. Neden reklamlar karakterleri bozdu da paranın eğemenliğine girdi. Toplumu ayrıştırıcı bir üslup yerine, dayatılan ayrımcı ifade ve tamlamalardan kurtulup neden daha saygılı bir dil inşa edilmedi. İşte dost acı söyler ama malesef bu sorulara kafa yorup yeni bir medya ahlakı inşa edemedik. Ya var olan medyanın kodlarını tümüyle reddedip televizyonculuk ve gazetecilikten çok başka işler yaptık ya da paranın hakim olduğu medya anlayışının bir parçası olmayı seçtik.
Bütün bunları birkez daha sorgulayıp, yüreğimizde vicdani muhasebesinin yapılmasını ümid ediyorum. Yoksa ağzında küfür elinde sigara takva satan çakma müslüman reklamcıları, Umrede selfie yapan ayak ayak üstüne atıp ayatler okuyan, kibir ehli yüzleri daha çok göreceğe benzeriz . Kalın efendim Sağlıcakla...