Galton Müsveddesi
*Galton kim, neden konu bu hafta. Herkesin seçim konuştuğu haftada değişik bir bakış açısı getirsin diye konu oldu. Fikirler konusunda birey olarak mı hareket edilmeli yoksa toplum ile mi? Bu konu, ilk olarak Aristo'nun Politika adlı eserinde bahsettiği sosyolojik bir konudur. Kalabalıkların bilgeliğidir bilinen adıyla. Francis Galton, Aristo'nun öğrencisi olan Platon’un Devlet adlı kitabını okumuş, bu kitaptan edindiği bilgilere göre kitlelerin yanlış kararlar aldığını kabullenmiş ve ülkelerin azınlık tarafından yönetilmesi gerektiğini savunmaya başlamış.
Galton, bu fikirlerinin doğruluğunu ölçmek için bir sosyal deney yapmaya karar vermiş. Plymouth kentinde her yıl düzenli olarak yapılan bir yarışmaya katılarak bazı gözlemler yapmış. Yarışmanın konusu ise, bir sığır kesiliyor ve bu kesilen sığırdan kaç kilo et çıkacağını insanlara sorarak tahmin etmeleri isteniyor. Yarışmaya katılan insanların arasında bu konularda uzman olan kasaplar, hayvanlar konusunda bilgi sahibi olan çobanlar olsa da aslında yarışmaya katılan insanların çoğu bu konuda bilgi sahibi olmayan, tamamen gelişigüzel tahminler yapan bir kitleymiş. Galton, yarışmaya katılan 800 kişinin yarışma sonunda biletlerini toplamış ve insanların tahmin ettikleri tüm sayıların aritmetik ortalamasını almak istemiş. Tahmin edilen tüm sayıları toplayarak 800'e bölerek sonucu bulmuş. İşte tam da burada şaşırtan bir sonuç ortaya çıkmış. Galton'un yaptığı hesaplamaların sonunda ulaştığı sayı 538.65 iken kesilen sığırın gerçek kilosu ise tam olarak 539'muş.
Deneyi incelediğimizde, tahminler arasında 50 kilo olduğunu söyleyen de vardır, 5000 olduğunu söyleyen de. Çoğunluğu bilgi sahibi olmayan normal insanlardan oluşan bu yarışmada, insanlar bu absürt rakamları vermiş olabilirler. Aslında bu çok düşük ve çok yüksek tahminler birbirlerini nötürler. Diğer bilgi sahibi olan insanlar belki sonuca yakın tahminlerde bulunmuş olabilirler. İşte bu yüksek ve düşük tahminler birbirlerini nötrlediğinde sonuca en yakın doğruyu bulmuş oluyoruz. Bu deney farklı versiyonlarda da birçok kez yapıldı ve sonuç değişmedi. Çoğunluğun kararı hep galip geldi ve sonuca en yakın doğru bulunmuş oldu. İşte kalabalıkların bilgeliği dediğimiz kavramı böyle açıklamış oluyoruz. Aslında her birimizin fikirleri kendi içinde önem arz etse de fikirlerimizi birleştirdiğimizde çok daha doğru kararlar vermiş oluyoruz. Bilge bir insanı bulmak 800'de 1 kadar düşük bir oranken aslında 800 kişinin verdiği karar, bilge bir karar haline gelmiş oluyor. Demokrasilerin mantığında yatan şey de budur. Ortak alınan kararlar, bireylerin kararlarından her zaman daha etkilidir ve her zaman daha doğru sonuçlara ulaşmamızı sağlar. Ne demiş atalarımız, bir elin nesi var iki elin sesi var! Bilge kararlarımızla o sesi hep birlikte çıkarıyoruz.
**Kalabalık sayılmasa da ülkemizden önemli 12.000 akademisyen ve 5000 doktor yurtdışına yerleşti. En verimli akademisyenler yurtdışına gidiyor, geri dönenlerin ise verimi %10 düşüyor. Türkiye’de doktorlar kadar akademisyenlerin de yurtdışına beyin göçü yaptığı biliniyor. Yapay zekâ desteği ile gerçekleştirdiği bir araştırmada, 12.000 akademisyen halen yurtdışında. Türkiye’nin verimlilik merkezli yeni bir başarı hikâyesi yazması gerektiğini belirten araştırması, veri bazlı politikalara hızla dönülmesi gerektiğini ve beyin göçü ile yurtdışına giden akademisyenlerin bir ayağının mutlaka Türkiye’de olmasının sağlanmasının önemini ortaya koydu. Türkiye’nin en büyük problemi doğru soruyu soramamak. Akademisyenler 5 gruba ayrılır. Bunlar içinde en yüksek verimliler yurt dışına gidiyor. Verim akademik yayın ve yayının kalitesi ile ölçülüyor. “Giden gitsin, geri dönen de çok” deniliyor ancak araştırma da ortaya koyuyor ki en düşük verimli akademisyenler geri geliyor. Verimi arttıkça akademisyen Türkiye’ye dönmek istemiyor. Buna da beyin göçü paradoksu deniliyor. ABD'de akademisyenlerin başlangıç maaşı Türkiye’nin 10 katı. Bir akademisyen yurtdışına taşındığında ortalama verimliliği % 28 artış gösteriyor.
***Sonuç olarak; bilgi ile ego ters orantılıdır. Bilgi arttıkça ego azalır. Türkiye'nin yetişmiş elemanlarını beyin göçü vasıtasıyla kaybetmesinin sebepleri diğer üçüncü dünya veya gelişmekte olan ülkelerin sebepleri ile benzerdir. Bunlar da gelişmiş ülkelerle mevcut olan ekonomik, teknolojik ve diğer farklılıkların getirişidir. Bir diğer ifade ile 'Beyin göçünün sebepleri nelerdir?' sorusu, 'niye gelişmiş ülkeler arasında değiliz?' sorusu ile eşanlamlıdır. Egoyu bırakıp herkes işini yapsın. Müsvedde bilim adamı olmaz.