Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Duyguların Açlığı

Duyguların Açlığı

            Eşyalar biriktiriyoruz çokça ve hislerimiz bu eşyaların arasında kaybolup gidiyor usulca. Adı konulmuş, tadına varılmış olsa da tanımı nakıs duygular toplamıyız… Nasibimiz kalmışsa insan olmakla gelen manadan, ağlayan bir çocuğun gözyaşına, yağmurdan sonraki toprak kokusuna, gün doğarken çıkan kızıllığa ve aşka bigâne kalamayız.

            “Açlıkla terbiye etme Allah’ım” diye dua ederek başlardı Haminnem yemeğe. Açlık terbiye eder mi insanı? Eder etmesine de nefis bu terbiyeye sabır edip metanet gösterir mi acaba? Açken duyamaz, düşünemez hissedemez insan. Yüreğimizin açlığını kim bilip doyurur sahi? Hislerimizin acıktığını ve doymadığı zaman körelip gittiğini idrak edemedik Azizim.

            Duygularımızı tüketip bitirmek istiyor dünyanın hengamesi ve bu hengamenin sahipleri. Duygu yoksunu birisi elini açıp dilense hangi duyguyu ne kadar vermek istersin Paşam? Bir çiçeğin tomurcuğa duruşunu duyup aşka ve cezbeye gelmek için yol giden insanlar var diye bildik hep. Çiçeğin açışını duyan bizi görse nasıl bahsederdi kim bilir?

            Sayıların mevzusu olmak üzereyiz. Şehre girerken nüfus tabelasında sayıyı arttıran “bir” kişiyim belki ama tekliğim üzerine kimseyle aynı sayı dizisinde bulunmam mümkün değil. “Mutlu musun” diye soran birine “ne kadarlık” diye cevap vermenin beyhude olduğunu bilecek kuvvete sahip değil miyim?

            Açlıkla tokluk arası bir dilim ekmekmiş. O bir dilim ekmeğin bedenimde oluşturduğu tokluk hissinden çok daha fazlası yok mu ruhumda olan biten? Nefsi köreltmek demişler eskiler… Yemek ve içmek dediğin şey bir dizi fiziksel hareketten çok daha ötesi muhakkak. Nefis ne elle tutulur ne gözle görülür, peki görüp tutamadığımız şeyi köreltmek ne ola ki?

            Doymak bilmez diye tarif ederler insanı tanıtırken. Daha fazlasını ve hep fazlasını isteyen insan için nasıl da müsait bir zaman diliminde yaşıyoruz. Kimse “bu kadar hırs, bu kadar tamah bu kadar açlık neye ve niçin” diye durup sormuyor. Herkes aç, neredeyse tüm insanlık… Kimi bulamadığı için aç kimi daha çok istediği için.

            Etten ve kemikten yaratılmış his ve duygu yüklü bir varlığın söze dökülmüş halini yazmak pek netameli doğrusu… Sözlüklerde “his” duygu olarak tanımlanmış. Elinizi yanan sobaya doğru uzattığınız zaman hissettiğiniz sıcaklığı duygulandım diye ifade edebilir misiniz? Bedenimiz hemen her acıya yaratıcının verdiği mükemmel sistem sayesinde bir tepki verebiliyor. Tepki verememek zaten “nihayet” demek… Peki duygularımız…

            Duygularımız, her acıya bu kadar hazır mı? Bir dilim ekmekle doyan biz hangi duygudan bir dilim alırsak duygularımızın açlığını giderebiliriz? Ekmeği adil dağıtmıyor şimdinin Karunları… Duygularımızdaki boşluğu ne ara darmadağın ettiler ve bu savrulmayı biz nasıl fark edemedik?

            Bir dilim ekmeği maşukunla oturup sobası tüten tek göz odada paylaşıp yemenin duygu yüklü halini hangi veri uzmanı sayıya dönüştürebilecektir? Çıktığınız yola su döken birini dönüşte gözünde sevinç gözyaşıyla bulmanın duygusunu ölçüp tartabilecek birim var mıdır?

            Çokça mutlu olmak istiyor insan. Çokça neşelenmek, kederden gamdan uzak kalmak istiyor. Hüzne eyvallah denir de kahra kapalı olmalı kapımız. Kahrı yüreğe getiren de hüzne eyvallah dedirten de bu dünyanın hali. Anlamlı ve derin hüzünler varlığını yitirmedikçe içkin bir yolculuğa çıkılabilir ve bu yolculukta insanın ruhani boyutu da hakikatle beslenmeye muhtaçtır.

            Duygularımızın da açlıkla sınandığını unutma Paşam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi