Duyarsız Duyarlı
Hislerimiz törpülenmiş ve pörsümüş olabilir mi? Hassasiyetimiz azaldı da biz mi farkına varmadık? Her gün onca dramatik, dehşet dolu, ürpertici vakıayı ekranlardan görmek kalbimizi katılaştırmış olabilir mi?
Olup biten olaylar karşısında tepkisizliğimiz ya da orantısız tepkimiz ne ile izah edilecek? Ekranların gündüz kuşağında “hayret etmenin ve dehşete kapılmanın” sıradanlaştığı gerçeğini göz ardı edebilir miyiz? Annesini katledip hunharca balkondan atan, üç yaşındaki çocuğu öldürüp buzdolabına saklayan, babasına kurşun yağdıran, eski karısını sokak ortasında bıçaklayan… Devam etmeyelim.
Benim bunları yazarken sizin bunları okurken kalbiniz çarpmalı, zihniniz bulanmalı, aklınız direnç göstermeli ve hatta gözleriniz yaşarmalı. “Abarttın” mı diyorsunuz… Oysa ben yüreğimiz yanmıyor ve içimiz titremiyorsa ciddi bir mesele vardır diyorum.
İletişim çağı bu kadar hızlı ve çok kanallı değilken yani eskiden de bahsini ettiğimiz olaylar vaki değil miydi? Elbette her çağda buna benzer şeyler yaşandı. Demem o ki günümüz insanı duyduklarından dolayı insani tepkiler vermeyi bile bıraktı. Üç gün üst üste infial yaratacak olaylar duydu bu toplum lakin o kadar hızlı ve yeni olaylar duyuyoruz ki daha üzülüp, yas tutmaya ders çıkarıp tedbir almaya fırsatımız kalmıyor.
Kalbimizin katılaştığını söyleyebilir miyiz? Ya da duyarlılık gösterdiğimiz şeyler mi değişti? İçinde bulunduğumuz toplum güvensiz, tekinsiz, korkulan bir yapıya bürünmüşse bu yaşanan nedir? Yaşadıklarımız karşısında kalbimiz derin bir acı ve teessürle titremeli derken basit bir şaşkınlık ünlemi ve basmakalıp bir hayıflanma ifadesi; “toplum bozuldu birader!” Aynı cümlenin sahibi sosyal medya hesabında kedisi ya da köpeği ile poz verirken trafikte yol vermedi diye bir başka şoföre silah çekebiliyor.
Dramatik ve anlamsız bir durumla karşı karşıyayız. Sokak köpeklerine gösterdiğimiz duyarlılık kapı komşumuzun oğluna ya da kızına gösterilmiyor. Sıkılı olan yumruklarımız her an patlamaya hazır birer el bombası gibi. Sakinleşemiyor, öfkemizi kontrol edemiyoruz. Acaba diyorum “bir genç annesinin kafasını keserek katletti” haberini duyunca yüreğimizde oluşması gereken merhamet, hüzün, acıma duyguları daha bir saat geçmeden neden yok olup gidiyor? Mahrem kalması gereken, duyunca içimizi bulandıran, yüzümüzü kızartan vakıalar, çözülmeyen cinayetler ve dahası bir dizi sıradanlığı içinde evlerimize konuk oluyor. İnsani ve vicdani bir duyarlılık yerine “arkası yarın” tiyatrosu izleyen seyirciler olduk.
Neye ne kadar duyarlı olacağımızı sahip olduğumuz merhamet ve hakkaniyet duygusu belirlemeli iken çağın getirdiği ve ekranların direttiği kıyaslar kime gözyaşı dökeceğimizi de belirliyor ne yazık ki.