Dost, dost diye diye
Temel kriterin para olduğu günümüzde yakanızı menfaatperestlerden kurtarabilirseniz ne mutlu size.
Hakiki dost ısrar etmez. Zira sırnaşık değildir. Rahatsız edeceğinden endişe eder. Çünkü dosttur o.
Menfaati için on takla atan meymenetsizler çevrenizden saniye olsun ayrılmazlar.
Sözüm irtifası yüksek olanlaradır.
Çevrenizde bulunan çamurları temizleyemezsiniz, bir müddet sonra siz de çamurlaşırsınız.
Bizim memlekette adet haline gelmiştir Tanzimat'tan sonra çevre değiştirmek.
Veya araba değiştirmek.
Ya da ev veya başka bir şeyler değiştirmek.
Sınıf atladı ya (!)
Deniz suyu gibidir böyle çamurlu çevreler.
Pazara kadar dost olanı değil, mezara kadar dostlukları tercih etmek lazım. Hatta daha ötelerin dostluğu bizim tercihimizdir.
Doktora tezim vardı; Yusuf Kemal Tengirşenk diye isim. Bu isim, Milli mücadalede döneminin siyasi şahsiyetlerinden.
İlk iktisat vekilliği (maliye bakanı) yapmış birisidir. Moskova muahedesine TBMM adına imza koyan şahıstır Yusuf Kemal Bey.
Ömrünün sonlarına doğru "kapımızı kimse aşındırmıyor" derdi.
Şayet zamanında yanlış adamlarla haşır neşir olursan böyle olur.
Herkesin etrafında böyle isimler vardır.
Telefon edersin, telefonlara çıkmaz.
Randevu istersin randevu vermez.
Hele bir "toplantım var" numarası vardır ki, evlere şenliktir. İki kişi karşılıklı muhabbet eder, "toplantısı" varmış (!)
Kimse unutmamalıdır ki, üzerinde bulunduğunuz makamlar ebedî değildir.
Mütehayyizan olmak insanlara "tepeden" bakmak değildir. Meseleleri anlamak için bazen "kuşbakışına" ihtiyaç vardır. Fakat bu asla "ekâbir" olmaya heveslenmek olmamalıdır.
"Ben, ben" diyen nice adamlar gördük yüksek yüksek rakımlı yerlerde. Şimdi ayaklarımızın altındadır.
Mühim olan gönüle girmektir.
Bakınız Yunus Emre hiç gönüllerden çıkıyor mu?
Ne demiş Yunus Emre;
İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendin bilmezsin.
Ya nice okumaktır......
Unutulmamalıdır ki, ayaklarımızı bastığımız çimler yarın üzerimizde bitecektir.
Ya olduğu gibi görünen veya göründüğü gibi görünen dostlar temennisiyle.
İZMİR'DEYİZ.
İzmir'de bir mayıs denilen merasime katılmak isteyen kızlı-erkekli bir grup polis arama noktasına gelince birden bire geri dönmüşler.
Palam paltıras erkekler don-gömlek soyunmuşlar.
Belden yukarısı tamamen çıplak kalmış.
Kızlara gelince; onlar da erkek arkadaşları gibi belden yukarısında ne varsa çıkarmışlar. Sütyen müdyen bir şey kalmamış.
Dönmüşler polis kontrol noktasına.
Demişler ki," polislerin bizi ellemesini protesto ediyoruz".
Allah, Allah,
Bir tuhaf bu bir mayısçılar.
İzmir’de tuhaf şeyler oluyor. Birkaç gün önce metroda çıplak bir heykel görülmüştü. Acaba bu bir Mayısçılar metrodaki çıplak heykele mi özendiler?
Tam olarak bu hususta bilgimiz yok ama görülen o ki, heykelden etkilenme var.
Dönelim bir Mayısçıların “çıplaklık” protestosuna…
Polis bunların güvenliğini sağlamak için işini gücünü bırakıp alana gelmiş, Bir mayısçılar ise kendilerine dokundurtmamak için "çıplanmışlar". ..
Merak ediyoruz bu bir Mayısçıları....
Bunlar her arama yapan görevli karşısında "çıplanacaklar mı"?
Bence hükümet bir karar almalı ve bir mayıs kutlamalarını bir Aralık’a almalıdır.
Görelim bakalım nasıl oluyormuş aralık ayında "çıplanmak"...
Teklifimi tekrar arz ediyorum hükümet erkânına veya bu hususta kim yetkiliyse;
LÜTFEN BİR MAYIS "BAYRAMINI" 1 ARALIK GÜNÜNE ALINIZ.
Bir Mayıs’ın “kahramanları” hem Sarıkamış faciasını hatırlamış olurlar, hem de gariban çulsuz işçilerin nasıl üşüdüklerini hissetmiş olurlar.
Biz bunların alayının “yurtsever” olduklarını biliyoruz.