İsmail Yaşa
İsmail Yaşa Dinin savaşlara etkisi

Dinin savaşlara etkisi

Avrupa’da Otuz Yıl Savaşları ve Seksen Yıl Savaşları’nın sonunda 1648 yılında imzalanan Vestfalya Antlaşması, uluslararası ilişkilerde dönüm noktası kabul edilir.

Güç dengesini önemli ölçüde değiştiren söz konusu antlaşmayla egemen devletler temel oyuncu haline gelmiş ve Papalık dışlanmıştır.

Ondan sonra da devlet arasındaki ilişkileri tamamen siyasi ve ekonomik çıkarların belirlediği varsayılmış, coğrafyanın uluslararası ilişkilerdeki rolü üzerinde durulmuş, din ve mezhep faktörü adeta yok sayılmış, fakat pratikte durum Avrupa’da bile hiç de öyle olmamıştır.

Avrupa ülkelerinde adında “Hıristiyan” kelimesi geçen çok sayıda siyasi parti olması ve Atina’nın Fransa’dan satın aldığı Rafale savaş uçaklarının Yunanistan'a iner inmez Ortodoks Kilisesi tarafından ayin düzenlenip kutsal suyla takdis edilmesi görmek isteyenlere bu konuda bir fikir veriyordur.

Söz konusu tavrın en önemli sebebi “laikliğe zeval gelir” kaygısıdır.

Kendi coğrafyamızdan, Ortadoğu’dan örnek verecek olursak, Şii din adamlarının etkisi göz ardı edilerek Irak anlaşılamaz.

Sünnileri ve Şiileri, Dürzileri ve Marunileri tanımadan Lübnan üzerinde uzmanlaşmak mümkün değil.

Yahudi teolojisi bilinmeden din adamlarının ve dini eğilimli partilerin İsrail toplumu, politikası ve hükümeti üzerinde etkisi yok zannedilir.

Mescid-i Aksa’nın nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu fark edilemez.

Bu arada belki şu söylenebilir:

Din ve mezhep her zaman uluslararası ilişkilerde birinci hatta ikinci faktör değildir.

İç ve dış politika üzerindeki etkisi değişkenlik gösterebilir.

Bazen sadece siyasi ve ekonomik çıkarlar elde etmek için kullanılan bir araçtır.

Örneğin Şiilik ortak paydası İran için Arap ülkelerinde nüfuzunu yayma aracıdır fakat Azerbaycan-Ermenistan arasında seçim yapmaya gelince din bağı da mezhep bağı da bir yana bırakılarak Bakü’ye karşı Erivan desteklenir.

Fakat her şeye rağmen dinin ve mezhebin politikalar üzerinde ne kadar etkili olduğu ve diğer çıkarlar için nasıl araçsallaştırıldığı ilgiye değer.

Yok sayılamayacak kadar önemlidir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi “Bu yaşanan Hıristiyan mezhepler arası bir savaş mı?” sorusunu gündeme getirdi.

Financial Times’ın Avrupa editörü Tony Barber, “Is religion the new divide between Russia and the west?” başlıklı makalesinde Batı’yla Rusya arasındaki yeni anlaşmazlığın din kaynaklı olup olmadığını sorguluyor, Papa Francis ve Rus Ortodoks Kilisesi arasındaki keskin görüş ayrılıklarına işaret ediyor.

Barber, Papa’nın iki hafta önce Ukrayna’daki savaşın doksanlı yıllarda Ruanda’da yaşanan katliamı hatırlattığını söyleyerek Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’i Putin’e destek vermemesi yönünde uyardığına dikkat çekiyor.

Rusya’da birkaç düşük rütbeli din adamı hariç diğerlerinin Putin’i desteklemelerinin sürpriz olmadığını belirten Barber, dini inancın Rusya’da derin ve tarihi bağlara sahip olduğunu söylüyor.

Makalede ayrıca Kirill’in 6 Mart’ta yaptığı konuşmada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimini “Batı fesadına karşı Ortodoks uygarlığını savunma savaşı” olarak nitelediği hatırlatılıyor.

Ukrayna’daki savaşta sadece Hıristiyanlar karşı karşıya gelmiş değiller.

Putin’in kuklası Kadirov’un tekbir getirerek savaşan Çeçen askerleri ve Ukrayna ordusunun sempatilerini kazanmak istediği Müslümanların bayramını salavatla kutlaması da olayın bize bakan yönünü teşkil ediyor.

Her iki tarafın da dinin toplumlar üzerindeki inkâr edilemez etkisinden yararlanmaya çalıştığının kanıtını oluşturuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Yaşa Arşivi