ÇÖZÜM OLACAKSA ONU DA BİZ YAPARIZ
Devleti tek elden yönetiliyor zannetmek, öteden beri düştüğümüz ciddi bir hatadır. Devlet dediğimiz organizma, yetki kullanabilen kişilerin sayısı kadar el tarafından idare edilen bir koca dev. Bu anlamda devletin, bürokrasinin, siyasetin, medyanın ve toplumun çeşitli kademelerinde mevzilenip durmadan frene basan ekiplerin varlığı inkâr edilemez.
BDP, PKK ve uzantılarını tüm Kürtlerin temsilcisi gibi görmek ve tüm Kürtleri aynı mantık etrafında kümelenmiş tek elden idare edilen bir öbek gibi görmek de içine düştüğümüz diğer bir büyük hatadır.
Bu bağlamda; nasıl ki devlet içinde ve Türkler arasında çözüm sürecine mesafeli ve hatta karşı olanlar varsa, BDP, PKK içinde ve Kürtler arasında da sürece mesafeli olanlar ve hatta karşı çıkanlar vardır.
Türk’ün ırk olarak yüceliğine inanarak; Kürtleri, Türkler kadar değerli görmeyen kafatasçı anlayış, meseleleri sırf ırkçılık bağlamında ele alarak silaha sarılan bir karşıt yapının doğmasına çanak tutmuştur.
Umutların yeşermeye başladığı şu günlerde dahi temeli 1920’lerde atılan ve en son 1980 Darbecilerinin aymazlıkları sonucu tekrar alevlenen sorunun çözülmemesini, insanımızın birbirini boğazlamaya devam etmesini isteyenler vardır.
Tamam kimse kolay olacağını söylemiyor. Evlat acısı dâhil her türlü acılarımız daha çok taze. Geçmişin kan davasını unutamayanlar için tahammül biraz daha zor olacaktır. Normaldir. Ancak "son terörist de etkisiz hale getirilinceye = (öldürülünceye) kadar" gazıyla hareket etmek ne kadar doğrudur?
Şunun iyice farkına varılmalıdır ki; biz Türk, Kürt derken yabancı iki milletten değil ortak bir milletin iki unsurundan, yüzyıllardır kader birliği yapmış, kaynaşmış, aynı dinin mensubu tek bir milletten bahsederiz.
Biraz muzipçe olacak ama BDP Genel Başkanı S.Demirtaş’ın, MHP Genel Başkanı D.Bahçeli’den çok daha duru bir Türkçeyle konuşuyor olması tek millet olduğumuzun en önemli göstergelerinden değilse nedir? Hakeza Pervin Buldan’ın konuştuğu Kürtçeyi hiçbir Kürdün anlayamaması da aynı kabildedir.
Milliyetçiliğin iyi prim yaptığı bir coğrafyada, hükümet ciddi riskler alarak büyük bir cesaret gösterdi. Türkü ile Kürdü ile halkımız da hükümete aynı duygularla cevap verdi. Şu anda halk bu sürece kilitlenmiş durumda. Kamuoyunda sürece çomak sokmak isteyenlerin ancak rant ve çıkar hesabı yapanlar olduğu yönünde bir algı oluştu.
Bu hükümet eliyle gelecek bir çözümden dolayı korkulu rüyalar görenlerin de kimler olduğu ayrıca milletimizin malumudur. Bazı siyasiler insanları sokağa, şiddete, ölmeye, öldürmeye davet ederken, ne diyeceğini bilemeden başını kuma gömenler var. Hatta bazı siyasilerin başı ayrı, k… ayrı oynadığından tam olarak nerede durduklarını anlamakta aşırı zorlanıyoruz.
Ana muhalefet partisi ise “biz geçmişte zaten rapor hazırlamıştık” falan diyor. (Zaten CHP’de her zaman sümen altında hazır bir rapor vardır) İyi güzel de bu gün ne söylüyorsunuz? 1930’ların CHP’li Ankara Valisi N.Tandoğan gibi “bir çözüm getirilecekse onu da ancak biz getiririz” mi demeye çalışıyorsunuz.
Cümle âlem biliyor ki; Türküyle-Kürdüyle şahin yaklaşımlardan güç alan bütün milliyetçi partilerin esas kaygısı barış ortamında milliyetçilik edebiyatına ya da ezilmişlik edebiyatına dayalı beleş oy depolarının boşalacak olmasıdır.
Son olarak;
Sağa sola pislik atarak, çözüm için çabalayanları vatan hainliğiyle suçlayan taş kafalılar var ya! İşte onların da bal gibi bilmelerine rağmen itiraf edemedikleri gerçek şudur: Ergenekon kalıntılarının tedavülden kalkmasına da paralel olarak, 2012 Yılında PKK tarihinin en ağır hezimetini yaşamıştır.
Güvenlik güçleri hem dağdaki ve hem de şehirlerdeki operasyonlarıyla devletin elini güçlendirirken öte yandan da örgütü çözüme mecbur etmiştir.
2012 yılında etkisiz hale getirilen PKK'lı sayısının 1200'ü bulması, dağdaki militanların ortalama ömrünün 2 yıla düşmesi, örgüt üzerindeki çözüme yönelik iç ve dış baskıyı artırmıştır.