Buraya iki çay alabilir miyiz?
Önceki gün bir habere takıldım. Konya çay ihracatında Türkiye üçüncüsü olmuş. Bu haber uzun zamandır yazmak istediğim çay konusunu tekrar aklıma getirdi.
Çay ciddi anlamda hem üretimde hem tüketimde hem de yurtdışına ihracatta bizim gözbebeğimiz haline geldi. Özellikle tüketmeyi halk olarak ne kadar sevdiğimiz ayan beyan ortada. Düşünün, Türkiye’de bir kişi yılda üç buçuk kilo çay tüketiyor. Yani dünyada en çok çay içen ülkeyiz.
Eskiden sadece tükettiğimiz çayı, artık ciddi anlamda ihraç eder hale geldik.
Hem de 773 bin dolarlık bir ihraçtan bahsediyoruz.
Peki, çayı biz ülkece ne zaman tanıdık?
Esasında şimdilerde iki lafımızdan biri olan, her muhabbete başlamadan adı geçen olmazsa olmazımız, sıkılınca, ‘E çay içelim o zaman’ dediğimiz’ bu içecek, bize 1900’lü yıllarda uğradı.
Hatta uğramakla yetinmedi. 1947’de Rize’de ilk çay fabrikasının açılmasıyla, ‘Gidici değilim ben, kalıcıyım’ diyerek her evin mutfağının başköşesine yerleşti.
İnsanlık tarihinin en başlarına gidecek olursak, ilk çay kavramına milattan önce Çinlilerde rastlanır. Rivayet odur ki, Çin İmparatoru Shen Yung, bir gün elinde bir bardak su ile gezinirken, suyun içine çay yaprakları düştü. Tam hepsini toparlayıp çıkarmıştı ki, sudan gelen koku ve ardından içmesiyle aldığı tadı çok beğendi.
Ve böylelikle imparator bu bitki ile içecek yapılmasına karar verdi.
Çay öncelikle Çin’de ardından yavaş yavaş bütün dünyada yayılamaya başladı.
Bu arada poşet çayın ilginç hikâyesine de değinmek istiyorum.
20. yüzyılda Newyork’ta kahveci olan Thomas Sullivan, çay diye bir içeceğin olduğunu öğrenip bu iş için kollarını sıvamış. Başka ülkelere çay numunelerini tanıtmak için gönderen tüccar, numuneleri metal kutularla gönderiyormuş. Ekonomik olarak sıkıntıda olan tüccar, metale para harcamak yerine ipekten ürettiği küçük zarflara çayı doldurup göndermeye başlamış. Fakat aldıkları çayı yanlışlıkla, direkt zarfları ile suyun içine atan alıcılar poşet çayı keşfetti. Alıcılar Tüccar Sullivan’dan çayı bu şekilde talep edince o da konunun üzerine giderek geliştirdi. Ve poşet çayı üretti.
Osmanlı Devleti’nde de çayı ilk kez üretmeyi deneyen Bursa Valisi İsmail Hakkı Paşaydı. Vali heyecanla Japonya’dan getirdiği bu bitki tohumunu Bursa’da ekti.
Fakat iklim koşullarını hesaba katmamış olacak ki sonuç alamadı.
Tarihler 1924 yılını gösterdiğinde Rize’nin çay üretimine uygun bir iklime sahip olduğu göz önünde bulundurularak, burada çay üretilmesine karar verildi. Bu konuda görevlendirilen kişi ise Zihni Derin…
Zihni Bey zirai açıdan incelemelerde bulundu. Bütün sonuçları değerlendirdi. Ve sonunda çay üretiminde başarılı oldu. Böylelikle ilk çay fabrikası, 1947 yılında, Rize’nin Fener Mahallesi’nde işletmeye açıldı.
Türkiye’de çay aşkı bugünlere kadar geldi…
Şimdilerde artık sessizliği bozma vesilesi, molalara adını veren, yaz kış vazgeçemediğimiz, demlikler dolusu tükettiğimiz, zengini fakiri ortak payda da buluşturan sevgili çay!
Sensiz dünya nasıl olurdu acaba?