Boğaziçi Olayları ve Batı’nın Yüzsüzlüğü
1 Ocak 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tarafından yeni bir rektör atanmasından beri Boğaziçi Üniversitesinde sular durulmuyor. Atama gününden bugüne kadar Boğaziçi hocaları ve öğrencilerinin bir kısmı farklı yöntemlerle tepkilerini dile getirmekteler.
Olaylar, önce yeni Rektör Melih Bulu’nun atanmasını demokratik teammüllere aykırı bularak masum bir protesto görünümlü iken, işin içine terör örgütleri de katılınca Gezi’yi yeniden hortlatma provokasyonuna dönüştü. Basına yansıyan haberlere göre Boğaziçi’nde okuyan öğrenci sayısı 15.918; eyleme katılanların sayısı 511; eylemdeki Boğaziçi öğrenci sayısı 55. Fakat eyleme katılan DHKP-C, PKK ve MLKP 456.
Yani mesele Rektör değil, onu bahane ederek 18 yıldır iktidar hasretiyle yanıp tutuşan ama demokratik yollardan bir türlü iktidar olamayanlara alan açmak için Gezi türü bir kalkışmayı provoke etmek, meşruiyet çizgisi dışına çıkarak tedhiş, terör ve kaos/kargaşa çıkararak iktidarı güçsüz hale getirip alaşağı etmek. Seçimle bir türlü tek başına iktidar olamayan sol haspalara da yakışıyor yani…
Gezi tecrübesi olan iktidar, yerinde ve zamanında tedbirler alarak bunun üstesinden gelecek ve gayrı meşru yollarla iktidar olmayı düşleyenlerin hayallerini kursaklarında bırakacaktır biiznillah.
Dozunda protestolar, her demokratik ülkede yapılan sıradan olaylardır ve demokratik hak olarak kabul edilir. Fakat durumdan vazife çıkararak masum öğrenci protestolarını kendi siyasi emellerine alet eden terör grupları işin içine girince, işin rengi değişir ve kamu otoritesi de bu olaylara müdahale eder. Türkiye’de olanlar bunlar.
Bunları anladık da, bu olaylara küresel zalim Amerika ve Avrupa Birliğinin çıkışını pek anlayamadık. Türkiye’de, Batı’nın ve Amerika’nın menfaatlerine hizmet etmeyen bir iktidar aleyhine kalkışma olduğu zaman sözcüleri basının önüne fırlayarak “Olayları kaygıyla izliyor, polisin masum öğrencilere orantısız güç kullanmasını ve LPGT ile ilgili ayrıştırıcı tutumunu kınıyoruz” misüllü ferman buyururlar. Amerika ve Batı’nın bu tür çıkışları, eski alışkanlıklarıdır. Hukukun gücünü bir tarafa bırakıp gücün hukukuna tapan bu zalimler dönüp bir aynaya baksalar ya… Fransız polisinin sarı yeleklilere yaptıkları yerde sürümeler, gırtlağını sıkmalar ve coplamalarla ilgili, güce tapan AB ve Amerika’nın hiç sesi çıktı mı? Amerika’da, Başkanlık seçim öncesi çıkan olaylarda Amerikan polisinin barbarlığını görmeyen mi var? Bunlara Batı’nın, özellikle Türkiye’deki en küçük kıpırdamalarla ilgili açıklama yapan AB’nin hiç sesi çıktı mı?
28 Şubat post modern darbesinden sonra başörtüleri nedeniyle üniversitelerinden atılan kız öğrenciler, hiçbir taşkınlık yapmadan, polis araçlarını taşlamadan, hiçbir yeri ateşe vermeden üniversite önlerinde bekleme eylemi yaparken eski Türkiye’nin polisleri tarafından coplanan, yerde sürünen kız öğrencilerine yapılan bu muameleden dolayı AB ve Amerika “Türkiye’deki kız öğrencilerinin masum gösterilerine karşı polisin orantısız güç kullanmasını kınıyoruz” diye neden bir açıklama yapmadı? Çünkü o gösteriyi yapan öğrencilerin eylemi inançlarından kaynaklanıyordu. Onlar, İslam’dan kaynaklanan hak taleplerini “hak” kabul etmezler. Söz konusu İslam ve Müslümanlar olursa bütün insan hakları yerle bir edilir. Binbir suratlı Batılılar ancak kendi insanın hakkını “hak” görür. İnsan hakkı dedikleri hakları ancak kendilerine layık görürler.
Merhum Mehmet Akif, karakteri bozuk insanlardan yıldığından dolayı: “İkiyüzlüleri arıyorum. Meğer onlar ne iyi insanlarmış” demiş.
Mehmet Akif'in sağlam karakterini bilenler bu söze çok şaşırmışlar ve haliyle sebebini sormuşlar. Merhum şairimiz şu çarpıcı cevabı vermiştir: “Efendim şimdi çok yüzlüler çıktı ortaya. Onlara bakınca ikiyüzlüleri çamla, çırayla aramaya başladım. Çünkü ikiyüzlüyü hiç olmazsa birazcık anlamak ve şerrinden sakınmak mümkündü. Şimdi ortaya çıkan çok yüzlüleri ise, ne anlayabilmek ne de şerlerinden emin olmak mümkündür.”
Dünyayı kana bulayan, “Irak’a demokrasi götüreceğim” diyerek iki milyon insanın ölümüne sebep olan, Cezayir ve Ruanda’da yüzbinlerce insanı katleden, Suriye’deki terör örgütlerine silah ve mühimmat yardımı yaparak vekâlet savaşı sürdüren, karakteri ve sicili bozuk Batı, “insan hakkı ve polisin orantısız güç kullanması” konusunda en son söz söyleyecek olandır. Ama gücünü hukuktan değil zorbalıktan alan zalim yapısıyla yüzsüzlüğünü pişkin pişkin sürdürmektedir. Fakat şunu bilsin ki Türkiye, eski Türkiye değildir. Sömürge valilerine emir yağdırır gibi emir yağdıramaz. Yağdırırsa alır cevabını. Sayın Cumhurbaşkanımız, AB ve Amerika’ya şöyle okkalı bir cevap vermiştir:
“Kendi ülkelerinde senato basanları ‘terörist’ ilan edenlerin, Türkiye’de rektörlük basmaya kalkanları ‘hak arayıcısı’ olarak göstermesindeki ikiyüzlülük, bize asıl sorumluluklarımızı unutturamaz. Kendi ülkelerinde sokakta en küçük bir taşkınlık gösterenlerin başını ezenlerin ülkemizde sokakları terörize edenleri masum göstermeye çalışmasını da önemsemiyoruz. Amerika’ya ben ayrıca şunu da söylemek isterim; seçim öncesinde Amerika’daki olaylardan demokrasi adına hiç utanç duymuyor musunuz? Oradaki olaylarda herkes birbirini nasıl tehdit etti, ırkçılıkta tavan yaptınız. Zenci vatandaşlarınızı, orada polisler nasıl yere yatırıp öldürdüler? Nasıl izah edeceksiniz? Macron da sesleniyor AB’den... Ya Macron sen önce sarı yelekliler meselesini hallet.”
Dışişleri Bakanımız da şanına yakışır cevapla hadlerini şöyle bildirmiştir: “Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olayları ve Türkiye’nin bu olaylarla hukuk çerçevesinde yürüttüğü mücadeleyi görmezden gelerek ülkemize demokrasi ve hukuk dersi vermeye kalkanlara aynaya bakmalarını tavsiye ediyoruz. Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir.”
Anlayana... Fazla söze ne hacet!? Türkiye’nin gidişatının düzelmesinden, kendi ayakları üzerinde durmasından ve emperyalistlerin direktiflerine boyun eğmeyişinden rahatsız olanlar elbette ürüyecektir. Tabii bu arada onlar ürümeye, kervan da yürümeye devam edecektir.