BİR MESAJIMIZ VAR…
Bir dostum söylemişti; sen ne hissediyorsan, ne düşünüyorsan, neye sevinip neye üzülüyorsan, neye coşup neye heyecanlanıyorsan oda aynısını hissediyor aynısını düşünüyor, aynı sevinci aynı hüznü yaşıyor diye.
Başbakan’ı ilk defa yakından takip ettiğim anda hissettiğim şey aynen buydu.
Sert ve yalçın dağların çocuğuydu ama dünyanın en güzel gülen siyasetçisi vardı karşımızda. İçten, samimi, senden, benden, bizden biri. Bir Gazzeli’ye bir Arakanlı’ya sarılıp ağlayabilmesini daha iyi anlayabiliyorum şimdi. Sarıldığımda bende ağlardım çünkü evladı bir kahpe tarafından vurulmuş her babaya. “İlk görüşte anlıyorsunuz “Biz neysek, o da o”. Baştan ayağa “biz” baştan ayağa “halk” baştan ayağa “bu toprak” .
Hep Başbakanın mesajları konuşuldu ilk ziyarette. Konya’nın mesajı neydi Başbakan’a;
Konya bir söz verdi bu ziyarette. Sen sordun onlar; Şahidiz… Şahidiz…. Şahidiz… dedi.
Ve şunu haykırdı tüm dünyaya;
Senin bizimle aynı duyguları paylaştığına şahidiz. Aynı şeylere üzülüp aynı şeylere sevindiğimize şahidiz. Aynı vatanperverleri sevip, aynı hainlere kin dolu olduğumuza şahidiz… Aynı ülküde yürüdüğümüze şahidiz. Ve yolun sonuna kadar senin ve bizim “bir” olduğumuza şahidiz. Yeter ki bu kutlu yolda dosdoğru yürü. Doğru bildiğini, bildiğin gibi haykır.
“Mevlana’nın çocukları, torunları, komşuları, Konya’nın sokakları, Hadimin yolları, Taşkent’in sarp kayalıkları seninledir” dedi.
Seninle olmaya devam edecektir. Giderken Ankara’ya sevgimizi, heyecanımızı, duamızı hisset yanında, al onları da götür ve en büyük yardımcın olsun.
Gel değiştirelim bu dünyayı desen yanında bulacaksın bu şehri. Çünkü bu millet reis gibi, senin gibi insanların özlemiyle yandı hep. Çünkü savaştan savaşa, cepheden cepheye yıllarını verirken bu millet, padişahlarının onuru ve zenginliği için koşmadı hiçbir yere. Bu milleti koyun olarak suçlayan hiç kimsenin anlamadığı ve anlamayacağı bir şey var ki; bu millet aynı davayı yüreğinde hissettiğini bildiği insanların peşinden koştu hep. Çağdaş Türk Entelijansiyası anlamasa da bunu biz anlıyor ve geliyoruz peşinden dedi Konya.
Sen sadece yürü. Doğru bildiğin yolda dosdoğru yürü. Bizi hep yanında bulacaksın. Senin de bizimle aynı yolda yürüdüğümüzü bildiğimizden yanında bulacaksın bizi. Sen ve ben “bir” olduğumuz için bulacaksın yanında bizi. Yoksa sadece reis kadar “Anadolu” sadece reis kadar “halk” sadece reis kadar “millet” sadece reis kadar “hakkın savunucusu” olduğundan değil.
Biliyoruz ki yürüyeceksin, ama sende asla yalnız yürümeyeceksin. Biliyoruz ki haykıracaksın, ama sende asla yalnız haykırmayacaksın, halkı ve hakkı bulacaksın yanında. Torosların zirvesinde ne kadar sert esiyorsa rüzgar, sen bir o kadar merhamet sahibisin biliyoruz. Bu yüzden yürüyoruz bu kutlu mücadelede peşinden, yanından veya önünden. Her insan aşıktır toprağına. Ama senin ziyaretinde anladık ki; toprağında kayalıkların da, insanların da sana aşık.
İlk yazım da Dünyanın en güzel gülen liderine seslenmek de onur duyuyorum; sen yürü ki ümmet de yürüsün. Samimi insanıyla, bozkır toprağıyla, dağıyla, taşıyla Konya’nın, Başbakanına mesajı da buydu düşünüyorum. Konya’nın Duasını, Sevgisini yanında götürürken bu mesajda Davutoğlu’nun cebindeydi.