Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci “AMA” BAĞLACI ARTIK BAĞLAMIYOR

“AMA” BAĞLACI ARTIK BAĞLAMIYOR

Ne çok cümleler kuruyoruz “ama” diyerek başladığımız. Kabul edilebilir olmayı değil, bizatihi “haklısın” denmeyi bekliyoruz. Her duyduğumuz cümle izaha muhtaç ve eksikmiş gibi geliyor ya da en azından unutulmuş bir noktası varmış gibi… Ve arkasından “Ama” diyerek başlıyoruz konuşmaya.

            Seni anlamaya gücüm yetmediği için mi ön kabullerim ve biriktirdiğim “ama”lı cümleler var heybemde. Karşımızdaki kişi art niyetli değilse zihni ve ruhen çabaladığı bir düşünce birikimini açıyor bize. Anlamak, anlamaya çalışmak yerine elimizde tuttuğumuz “ama” baltasıyla gördüğümüz fazlalıkları budamaya hazırız ilkten.

Anlaşabilmek gibi zorunluluk taşıyor değil hiçbir cümle. Hiçbir düşünce evvel emirden ve hepten teslim olabilecek kadar güçlü olmayabilir. Vahiy değilse söylenen söz redde ve kabule dair tercih bizim olabilir. Bunu bilip her düşünce ve yaklaşıma “ama” ile yaklaşmak hangi hedefe ulaştırır bizi?

Hayatı anlamlandırma ve bu anlama uygun yaşamak çabasındayız. Bu çabanın en önemli uğraşlarından biri olsa gerek “düşünme” ve düşündüğümüzü söyleyebilme… Şimdilerde “düşünmek” derin tahlil uğraşısı, araştırma, zihni melekeleri yorma gibi zahmetlere girmeye ihtiyaç duymuyor. Nasılsa ait olduğunuzu hissettiğiniz grup, cemaat, vakıf, dernek, parti, cemiyet yerinize düşünüyor ve söylüyor.

Sana söyleneni duyuyor ve anlıyorsun. Oysa söylenenin eksik kalmış olmasından rahatsızsın ya da o sözün zaten yanlış olduğu ön kabulüyle “ama” diyerek başlıyorsun cümleye. Hele karşındaki cidden karşıdaysa yani karşı taraftaysa her cümle “lakin” diyerek yol alıyor. Her “ama” önceki sözü nakzeden güçlü bir inat taşıyor içinde.

İzaha ihtiyaç duyan hiç mi fikir yok ya da doğru bildiğimizi söylemeye hiç mi hakkımız yok? Böyle olmadığını sen de benim kadar biliyorsun. İtirazımız, hayatı anlamıyla yaşayabilmek yolunda insanlık idealinin sana, bana, ona göre olanının kesin doğru olmadığıdır.

Gele gele birbirimizi dinlemediğimiz, dinlesek bile dinlediğimizi çürütmek, tezlerini geçiştirmek gibi bir çabanın arenasına gelmişiz. Tüm cümlelerin “benimle” doğru ifade edilebileceği gibi bir ütopya var. Tüm deliller ve ipuçları nasıl da benim savlarımı güçlendiriyor. Bu kadar güçlü olunca her cümle “ama” ile başlıyor nitekim.

Manşetler, spot cümleler, çağın haşarı çocuğu sosyal medya cümleleri ile konuştuğumuzu söylediğim zaman eminim “ama” ile itiraz edeceksiniz. Bu itiraz kaç kişinin kaçta kaçını bağlar? Kahve milletinin insanı, Cuma sohbetine giden teyzemi, ikindi camisinde buluşan dedelerimi… Sadece sen ve ben yoğum dünyada. Beni anlamaya çalışmak kadar milleti yani sokaktaki işçiyi, köşedeki simitçiyi, köydeki çiftçiyi, handaki demirciyi “ama” demeden dinlemek…

Artık “ama”larımız çok kuvvetli ve çok sert. Herhangi bir ortak nokta, son tahlilde birlikte kurabileceğimiz bir netice cümlesi, şüphe duymadan kabul edebileceğimiz bir fikir neredeyse yok. Sabit ve kararlı olmakla, kutuplaşarak düşman olmak farklı şeyler oysa.

Ben bu satırları yazdığım zaman haber kanalları, Internet siteleri “son dakika” haberi olarak Fransa’nın başkenti Paris’teki saldırıları ve koca bir şehrin sabahtan ümit kestiği o sahneyi taşıyordu ekranlara. Ne çok “ama” ile başlayan cümle kurulacak değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi