Akıl mi büyük yoksa karpuz mu?
Çok eski bir olaydır. Ali Pur'un bir köy okulunda Akhtar isimli çok zeki bir öğretmen vardı. Akhtar'in zekasının ünü çok uzaklara kadar yayılmıştı. O, her gün bisikletine binip ormandan geçerek şehirden Ali Pur köyüne gelirdi. Şehir ve köy arasndaki bu ormanda güneş battıktan sonra eşkiyalar yolcuların mallarını gasp ederlerdi. Akhtar okul kapanınca hemen evine giderdi.
O gün önemli bir iş nedeniyle geç kaldı. Saat yaklaşık akşamın altısıydı. Gökyüzüne kırmızılık yayılmış ve karanlık çökmeye başlamıştı. Eşkiyaların korkusuyla Akhter bisikletini hızlıca sürerek şehre doğru gidiyordu. Bisikletin pusetinde bir karpuz vardı. Bu karpuzu ona bir arkadaşı hediye etmişti. Daha kısa bir mesafe ilerlemişti ki eşkiyalar onu yakaladı ve bisikletiyle beraber tutup götürdüler.
Şimdi o artık eşkyaların sığınaklarına ulaşmıştı. Çok yoğun ağaçlar arasına yapılmış bu sığınağın bir tarafında ilginç ve farklı bir insan uzanıyordu. Kafasının büyük ve saçlarının kıvırcık olması onu olduğundan daha da büyük gösteriyordu. Upuzun bıyıkları ve korkunç gözleri, büyük göbeği, orta boyulu bu eşkiya dhuti* gömlek giymişti. Eşkıyalar on adım uzaklıkta ona Akhtar’ı ve bisikletini getirdiler.
Bir eşkıya reise, "Reis…bu küstah izninizi almadan sınırınızdan geçiyordu." diye anlattı.
Hımmm…deyip, bıyıklarını burarak;
"Kimsin?...sen? reis öfkeyle bağırdı.
"Efendim….efendim… benim adım Akhtar... Ali Pur'da öğretmenim."
Akhtar tükürüğünü yutkunarak cevap verdi
"Hmmm...anlaşılıyor ki çocukları sınavı sokan bir öğretmensin" Reis, Bisikletin arkasında koyulmuş karpuza dikkatce bakarak konuştu:
"Efendim…efendim.. reis, "Akhtar sahte bir gülümsemeyle cevap verdi:
"Tamam. bugün biz seni bir imtihana çekeceğiz...Sınav kazandığın takdirde bağışlayacaksın,ancak kaybettiğinde sana ceza verilecek..."reis kafasını kaşınarak yatağa oturdu.
"Tamamdır...ben sınava hazırım."Akhtar’ın ondan başka çaresi de yoktu.
"Ram singh... karpuz öğretmene ver..."reis korkunç bir kahkaha atarak, konuştu:
Bir sonraki adımda bir eşkiya bisikletin arkasındaki karpuzu Akhtar’a verdi.
"Evet...öğretmen bey...bu karpuz, eğer yanlış bir ölçü söylersen...bil ki kurtuluşun yoktur...bunun için sana verilen vakit iki dakikadir..."
Zaman ilerledikçe eşkiyalar Akhtar’ın çevresinde toplanmaya başladılar. Tüm eşkiyalar reisin bu oyunundan çok mutluydu. Onlar reisin aklına hayran kaldılar ve Akhtar’ın cezasını beklediler, çünkü bu işi yapmak mümkün değildi. Kısa bir süreliğine Akhtar’ın rengi attı ancak hemen toparlanıp karpuzu elinde yavaş yavaş tartmaya başladı sanki kilosunu ölçmeye çalışıyordu. Herkes Akhtar’ın bu haline gülüyordu.
Reis saatine bakarak:
"Evet... öğretmen bey...süreniz doldu...söyle bu karpuz kaç kilodur?" diye sordu.
Akhtar sinsi bir tebessümle cevap verdi:
"Beyefendi bu karpuzun kilosu kafanız kadardır."
Bunu duyan reisin dili tutuldu ve yüzünün rengi attı. Eşkıyalar bazen reise bazen de karpuza baktılar. Öyle görünüyordu ki onlar terazinin bir tarafına reisin kafasını diğer tarafına da karpuzu koyarak gerçek sonucu öğrenmek istiyorlardı. Olayı eline alıp kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden önce reis sahte bir kahkaha attı.
"Vay...öğretmen bey... kazandın...gidebilirsin..."reis öğretmene gitmesine söyledi.
Akhtar uzaklaştıktan bir süre sonra reis derin bir nefes aldı ve yanındaki arkadaşlarına bağırdı.
"Defolun...kendi işinizi yapın..."
*Hindistan'da giyilen geleneksel erkek giysisidir. Bel ve bacakların etrafına sarılmış ve belde düğümlenmiş, dikişsiz kumaş parçası.
Urdu Dilinden Çeviri (Salik Cemil)