Aidiyet duygusu ve gururlandığımız evlatlarımız...
Öncelikle konuyu genel olarak ele alalım ve sonrasında da kendi ülkemizde yaşanılan ve körpe beyinleri ESİR alan FETÖ GARABETİNE bağlayalım.
Eğer, yeryüzündeki herhangi bir çocuğu, kendi çocuğun gibi göremiyor ve kendi çocuklarının üzerine titrediğin hassasiyeti, onlara karşı da yüreğinde hissedemiyorsan, bu sana yeter ahrete götüreceğin utanç yükü olarak.
Yeryüzündeki tüm çocuklar ve yaşlılar mazlumdur. Onlara karşı vurdumduymazlık dahi yeter zalim olmak için.
Unutmayın ki birileri kendi çocuklarının istikbaliyle uğraşırken, didinirken ve yırtınırken, yeryüzünün mazlum coğrafyalarındaki diğer çocukların istikbali bir karton kutu içerisinde yaşam mücadelesinden öteye geçemiyor.
O birileri ise çocuklarının istikbalini kurtardığının aldanmasında/GURURUNDA bir ömür tüketiyorlar.
Şöyle yoklayalım bakalım içimizi; hangimiz GURULANMIYOR çocuklarının sözde istikbale yönelik ortaya koyduğu çaba ve sözde başarı neticesinde?! Oysaki ne demiştik; Ku’an’da geçen tüm GURUR/ğurūri kavramları, neticesi büyük bir YIKIMLA gerçekleşecek olan ALDANMAYI ortaya koyar.
Hemen içlerinden en dikkat çeken ayeti paylaşalım:
HADİD Suresi
“İyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür;
aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır!
(Bunlar) şu misaldeki gibidir: Yağmurun yeşerttiği ekinle mutlu olurlar
ama sonra bakarsın ki o yeşillikler kurur, sararır ve toprak olur hepsi!
Sonsuz gelecek yaşamda ise ya şiddetli bir azap veya Allâh`tan bir mağfiret ve Rıdvan vardır.
Dünya hayatı nesneleri, kendini aldatmaktan/ğurūri başka bir şey değildir.”
Ne kadar da, ACAYİP/şaşırtıcı bir ayet; ayrıca ne kadar da içinde bulunduğumuz ahvali ortaya koyuyor!
Öyle değil mi?
Konumuz daha çok evlatlar olduğu için hadi mal mülk şurada dursun; lakin ne çok övünüyor ve gururlanıyoruz evlatlarımızla! İşte bu gururun, mutlak manada kendi kendini ALDATMAK olduğu vurgulanıyor; bize gelen son mesajda.
Sanki bu aldanma hali biraz da, yeryüzündeki mazlum çocuklara karşı duyarsızlıkla orantılı gerçekleşiyor gibi. Bir nevi insan, duyarsızlaştıkça, umursamaz oldukça, kendi çocuklarının istikbalinden başka bir şey düşünmedikçe, GURUR ve ALDANMA da tavan yapıyor.
O sebeplerdir ki, evlatlarımıza geleceği değil, şimdiyi verelim;
Gelecek adına şimdiyi ıskalayanlar, sahip olmadıkları geleceği veremeyecekleri gibi evlatlarını da kaybedeceklerdir.
Tıpkı büyük umutlarla ve sözde çocuklarının istikbali uğruna dershanelere yığınla paralar döküp, bin bir hesap yapıp, kendi çocuklarının sözde başarısının, başkalarının hakkının GASP EDİLMESİNE bağlı olduğunun farkında olmaksızın -ya da bilerek mi demeliydim- hayaller kurup hesaplar yapanların TARUMAR olması gibi.
FETÖ'nün rüyada olan o tabanı zannetmesin ki, şarlatan hojalarının yaptığı o BEDDUA boşa gidecek! Bilakis yerine ve hatta kalbinde hâlâ en ufak bir sempati besleyenlerin ocaklarına, evlatlarına ve en kılcallarına kadar ulaşacaktır. Keza Allah, söylenilen sözü es geçmez; herkes ağzından çıkanın bedelini bir şekilde hem bu dünyada hem de ahrette ödeyecektir. Sünnetullahın gereğidir bu aynı zamanda.
Tabii ki NASUH TEVBE yapanlar müstesna; lakin o da ancak Allah’a ayan. Keza biz asala öğrenemeyeceğiz o gerçekten pişman olup nasuh tevbe edenleri.
Nasıl öğrenebiliriz ki? Öyle bir insan tipolojisi meydana getirdiler ki; ne münafık, ne müşrik, ne fasık, ne kâfir vd. bunları izah etmeye yetmemektedir. Adam tevbe ettim dese bile inanmak mümkün değil zira takiyye gibi bir kavramı aldılar içini boşaltıp, şeytanın bile aklına gelmeyecek şekilde doldurdular. Ne sözleri YALAN ile müsemma olmuş durumda. Her türlü şart ve ortama göre şekil alan, renk değiştiren, kalıba giren bir KİŞİLİKSİZLİK.
Kişilik, karakter, onur, şahsiyet gibi ne kadar kavram varsa tersine çevirdiler ve ucube bir insan meydana getirdiler. Garip olan ise bu insanların bu durumdan rahatsızlık duymamalarıdır.
FETÖ'nün içine giren gençlerin ekseriyeti, ŞAHSİYETLİ BİR DURUŞ, ONUR, KİŞİLİK, HAYSİYET, YALANSIZ BİR SÖZÜN ne demek olduğu hakkında muhtemelen bir FİKRE sahip değiller.
Öyle ki FİKİR nedir, fikir namusu nerede devreye girer habersizler. Daha da ötesi bu çocuklar kendi Psikolojilerinin farkında değiller. Büyük ihtimal bunlar psikoloji, sosyoloji, topluma yönelik bir bilgiye de sahip değiller. Zaten bundan dolayı olsa gerek 15 Temmuzda bir darbe yapmaya kalkışacak kadar asalaklar. Ki o gece ben “EVET BU BİR DARBE ve %1000 BAŞARISIZ OLACAK ZİRA BEYİN TAŞIMAMAK LAZIM BU KALKIŞMAYI YAPMAK İÇİN” diyerek ŞAHİTLER KÖPRÜSÜNDE mevzilenmiştim.
Şimdi gelelim işin sosyolojik açıdan sebebine;
İslam'ın olmazsa olmaz kurumu hangisi diye sorsanız bana, hiç tereddütsüz AİLE KURUMUDUR derim.
Bütün kurumlar çökse de eğer aile KAİM ise, o toplum her şeye rağmen Allah’ın izniyle yeniden HAYAT bulabilecektir.
İşte yukarıda bahsi geçen ve aslında evlatlarımızın da kırmızıçizgisi olması gereken, dokunulmaz AİLE KURUMUNU ikame edemediğimiz için, yalan bir istikbal adına çocuklarını FETÖ'ye teslim edenler şimdi geri alamıyorlar maalesef. Alamadıkları gibi, birde üstüne bu aileler birbirine düşmüş vaziyetteler; oğul babaya, kız anaya yabancılaştı ve Anadolu’nun tertemiz evlatlarını köle yaptılar kendilerine.
FETÖ'nün bu alanı istismar etmesinin başlıca sebepleri, ailelerin, evlatlarına aşılayamadığı ve neticesinde de yaşatamadığı AİDİYET duygusudur.
Her insan aidiyet hissiyle bir yer edinmeye çalışır toplumda ve oradan kendisine alan açmaya çabalar. Toplumsal yaşamın bir gereğidir aslında bu ve fakat dengeli olduğu takdirde ancak yararlı bir işlevsellik kazanır.
Ama insanlarımız yine her şeyde olduğu gibi burada da dengeyi kaçırdılar maalesef. Evlatlarının geleceğini kurtarmak adına -ki gelecek bize meçhul- teslim ettiler kurumlara, cemaatlere, vakıflara vs. hiç şart koşmadan.
Oysaki hangisi olursa olsun hiç fark etmez, bu kurumlara dair bir kırmızıçizgimiz, bize yani aileye dair de bir özel alanımız olmalıydı ve AİLENİN dokunulmazlığı ilan edilmeliydi; kararlı bir şekilde.
Bir evlat için olmazsa olmaz kırmızıçizgi aile olmalıydı ama maalesef böyle olmadığı için bu örgüt onca genç nesli heba etti ve bozuk para gibi harcadı.
Bu örgütün içinde bulunanların büyük bir çoğunluğu, okumayan ve sorgulamayan tipler olduğu gibi, yine kahir ekseriyeti ya gariban ailelerin gözü açılmamış çocukları ya da aile içinde kendini sınırlandırılmış, özgürlüğüne gem vurulmuş hisseden, anne babasıyla problemli tiplerden oluştuğu muhtemeldir.
Öyle ki, birinci şıkka yani gariban ailelerin çocuklarına dair yaşanmış bir örnekte, çocuk en sonunda babasına: “BENİ SEN Mİ OKUTTUN?! BEN BUNLARIN SAYESİNDE BU NOKTALARA GELDİM” deme hadsizliği, terbiyesizliği, cahilliği ve isyankârlığını büyük bir ALDANMA/gurur içerisinde ortaya koyabiliyordu.
Bu tavrı ortaya koyanın, DİN açısından ne derece sıkıntılı hareket ettiğinin farkında olmayışı bir yana, bu bilince hiçbir zaman ulaşmamış olması da, yine o yapının handikaplarındandır. Söyler misiniz; babasına bu lafı eden birine kim söz geçirebilir ki; Allah’ın müdahalesinden başka?!?
İkinci örnek ise, anne baba ile çatışmalı olan ve yuvalarında huzursuzluk yaşayan gençlerdir ki, konumuzun merkezini de zaten bu tipler oluşturmaktadır. Keza ailesinin içinde huzur bulamayan, güvende hissetmeyen genç, aradığını dışarıda yani kendine sözde değer verilen, önemsenilen, adamdan sayıldığını hissettiği ama gerçekte bir ALDANMADAN ibaret olan yapılarda arayacaktır ve ailesine karşı hissetmediği AİDİYETİ de maalesef buralarda bulacaktır.
Bu gençler huzurlu olmasalar da, sahte mutluluk eşliğinde, önemsenmenin, adam yerine konulmanın verdiği duygularla varlık göstereceklerdir; korkularının minimize edildiği bu yapılarda. Lakin bu da yine başka bir aldanmanın karşılığıdır ki, burada korkular sadece renk değiştirmiştir.
TEMEK SORU ŞU: BİR BABA EVE GELDİĞİNDE, ÇOCUKLAR İÇ DÜNYALARINDA NE HİSSEDİYORLAR?!?
Yani babanın evdeki varlığından dolayı o evin sakinleri HUZUR mu hissediyor yoksa TEDİRGİNLİK mi yaşıyorlar?
Bu durumu anlatan çok veciz bir sözü paylaşmak isterim:
“HER İNSAN HUZUR VERİR;
KİMİSİ GELİNCE, KİMİSİ DE GİDİNCE...”
Bir yuvanın reisi eve geldiği zaman, o yuvanın müdavimleri kendilerini huzursuz hissediyorsa ve her daim bir TEDİRGİNLİK yaşıyorlarsa, orada daha çok baba kaynaklı CİDDİ bir sorun var demektir.
Hâlbuki.
Mes’ele tam tersi istikamette gelişmesi gerekirdi. Yani bir çocuk ne yaşarsa yaşasın, başına ne kadar kötü şey gelirse gelsin her şeye rağmen dönüp dolaşıp SIĞINACAĞI yerin, önce Allah sonrasında da merhamet ve huzur bulduğu YUVASI olmalıdır.
Dolayısıyla evlatlarımız mutlaka önce Allah’a sonrasında ise AİLESİNE AİD olmalı ve yuvasına AİDİYET duymalı...
Vesselam.
Blog adresim: kaanbilgekutadgu.blogspot.com.tr