YÖK vizyonunda ‘Bilimsel Üretkenlik’
Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, YÖK’ün 40. Kuruluş yılı vesilesi ile ‘Yeni Vizyonu’ başlığında bir basın sunumu yaptı. YÖK'ün yeni vizyonunda üniversitelerde "bilimsel üretkenliği" öne çıkaran çalışmalar, üniversite yönetimlerinin akademik performansı esas alan bir yönetim felsefesini benimsemesi, öğretim elemanlarının bütün bilimsel üretiminin yakından izlenerek üniversite içi yönetim politikalarının oluşturulması, atama, yükseltme, proje destekleme ve teşvik mekanizmalarının bu üretkenlik esasına göre yapılmasına büyük önem verileceği vurgulanmış.
Bu cümlelerin uygulamaya aktarılmasında ciddi sorun alanları üreteceği açık. Akademik atama ve yükselme sisteminin ‘bilimsel üretkenlik’ sihirli kavramının arkasındaki tuzakları görebiliyoruz. Öncelikle yayın sayısını esas alan bir akademik yükselme sistemi akademisyenlerimizi predotary yayıncılara, para ile yayın yapan yayın kartellerine ya da kirli ideolojik networklarının lojistiğine mahkum edecektir.
Bu yapıların Türkiye’nin bilim üretme kapasitesini difuze etmek için her türlü aracı kullanan küresel rakiplerimize hizmet edeceğini de öngörmek gerekir.
Bilgi, nihai yolculuğunu tamamlamadan yani ticari ürüne dönüşmeden eksiktir, mahremdir, korunmalıdır. Yükseköğretim sistemimiz bilginin araştırılması aşamasında destek vermez iken araştırılan bilginin yayına dönüşmesi ise özellikle de uluslararası yayın boyutunda akademik yükselme ve akademik itibar üzerinden teşvik edilmektedir, manidardır. Bu ihanet düzeyinde gaflettir. Bilginin Türk akademisine mülkiyet tescili yapılmadan, faydalı ürüne ve ticari ürüne dönüşmeden uluslararası yayın yolu ile difuze edilmesi en önemli güç kaynağımızın küresel sisteme peşkeş çekilmesidir. Ayrıca;
‘Bilimsel Üretkenlik’ kamuflajında akademik performansın yayın sayısı üzerinden ölçülmeye çalışılması ve bu ölçmeye dayalı bir akademik yükselme sisteminin kurgulanması, akademimizin yapısı ile uyumlu değildir, dolayısı ile çalışmayacaktır.
Şöyle ki;
Bir akademisyenin akademik yaşamı profesör unvanını almadan önceki dönem; doktora süreci, Dr. Öğretim üyeliği ve doçentlik süreci ile birlikte 17-20 yıl kadar sürmektedir. Profesör unvanını aldıktan sonraki dönem ise takriben 20-25 yıl kadar sürmektedir. Görüldüğü gibi bir bilim insanının akademik yaşamının yarıdan fazlası profesör unvanını aldıktan sonrası sürece aittir. Bir akademisyenin akademik anlamda en üretken dönemi, doktora sonrası süreçte başlamakta, pik noktasına doçent unvanının son yıllarında ve profesör unvanının alındığı ilk 2-3 yılda ulaşılmakta, 2-3 yıl süren bir plato evresi ardından düşüşe geçen trend 20 yıl kadar devam etmektedir. Tabi istisnaları, 60’lı yaşlarda olmasına rağmen ilk günkü akademik heyecanı, bilim üretme heyecanını taşıyan hocalarımı tenzih ediyorum. Bu tespitlerin ardından;
1. Akademisyenin akademisyen kimliğini kazandığı dönemde (doktora öncesi dönem) ki kahır ekseriyeti araştırma görevlileridir, bilimsel yönü olmayan idari işlemlerle meşgul edilerek yetiştirme süreci iyi değerlendirilememektedir. Bu dönem ‘kalkış/take of’ dönemi olarak çok önemlidir ve bu dönemde araştırma görevlilerimize iyi bir bilim insanı kimliğini kazandırmak için her türlü destek verilmeli, üzerlerindeki yetiştirme amacına matuf olmayan her türlü idari yük alınmalıdır.
2. Akademik üretkenliği teşvik için öğretim üyesi atama yönetmeliklerine getirilen kriterlerin doğruluğu ve etkinliği ile ilgili çekincelerim olmakla birlikte akademik üretkenliği teşvik için getirilen ağırlığı yayın olan kriterler, akademisyenin en üretken olduğu Dr. Öğretim Üyesi, Doçent ve Profesör atama sürecine aittir. Bilimsel üretkenliğin düştüğü profesör unvanının alınışından 4-5 yıl sonrası döneme ait herhangi bir teşvik edici düzenleme yoktur. Daha net bir ifade ile kıdemli profesörlerimizin akademik verimliliğini arttıracak teşvik edici düzenlemeler yoktur ve acilen yapılmalıdır.
3. Son olarak da akademik atama ve yükselme sisteminin ‘bilimsel üretkenlik’ sihri üzerinden kurgulanması akademik yaşamın yarısı olan, akademisyen popülasyonumuzun yarıya yakını olan profesör düzeyindeki akademisyenlerimizde çalışmamaktadır. Akademik yaşam ile akademik yayın arasındaki ilişkiyi test eden Türkiye Bilimler Akademisinin (TUBA) yayınladığı rapordaki ters U grafiğinde de gösterildiği üzere bilimsel üretkenlik sihri akademide çalışmaz. Çünkü profesörlerimizi kapsam dışı tutmaktadır. Yani;
Akademik yükselme sistematiğini bu 3 yapısal özellik dikkate almadan kurgulamak mümkün değildir.