SÖZ OLA KESE SAVAŞI
‘’Birbirinizle çekişmeyin! sonra gevşersiniz, kuvvetiniz ve devletiniz elden gider.’’ ENFAL/46
Ben atasözlerine çok itibar ederim. Türkçede şahane atasözleri vardır; ‘’söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı’’ Kişi ‘’Bin düşünüp bir konuşmalıdır”, çünkü söz, yaydan fırlayan ok misali bir daha geri dönmesi mümkün değildir. Nitekim Haydar-ı Kerrâr Hz. Ali (r.a) “Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir” diye buyurur. Bundan dolayı kişi söyleyeceği sözü çok iyi düşünmeli, ondan sonra söylemelidir. Şimdi bir de deyim hatırlatalım “tuz koktu” denir. Sözün uzunu şöyle “Balık kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa…”
Tuzun kokması kelime anlamı ile; yöneticilerin yetkilerini aşarak bir takım kuralları sorumsuzca çiğnemesinin neticesinde ortaya çıkan kavram kargaşası demektir. Deri kokmasın diye tuzlanır; onun bir çaresi vardır, tuz kokunca ne yapılsın? Her şey bitmiş demektir. Ortalık toz duman, Bakanlık gibi zirve görevlerde bulunmuş kişilerin oğullarının hakkında yüz kızartıcı ciddi iddialar var. İddialar doğru mu bilmiyoruz bunu ortaya çıkarmak adaletin işi lakin hangi yana dönseniz kulaklarınızı, gözlerinizi ve burnunuzu tutmak zorunda kalıyorsunuz. Küfürler, hakaretler, beddualar, karşılıklı ithamlar ayyuka çıktı, vaziyet nahoş. Günlerdir görsel ve yazılı medyada çıkan tatsız haberleri her namuslu ve şerefli Türk vatandaşı gibi ibret, üzüntü ve dehşetle takip ediyorum. Haberi duyduğum ilk sabah demir filizi açıkta bırakılmış inşaat kolonu gibi öylece kaldım, durduğu yerde paslanır gibi. Şaşırdım, dondum kaldım. Hüsn-ü zanda bulunuyorum ve iddiaların asılsız olmasını temenni ediyorum. Herkes gibi ben de hadisenin nereye gideceğini buruk bir merakla bekliyorum.
Tüm bunların yanında hadiseye farklı bir pencereden bakıyorum, bu olayların içinde yine başta kudurmuş İsrail başta olmak üzere çeşitli gizli servislerin parmağı olduğuna inanıyoruz. Ki; geçen hafta İsrail’in Türkiye ve AKP üzerinde kirli ve sinsi planları olduğunu yazmıştık. Bu çirkin tezgahların nihai hedefi bir dünya lideri ve Türkiye tarihinin en başarılı Başbakanı Tayyip Erdoğan’dır. Şahsi kanaatim sanki cemaatin bu kirli senaryonun içinde, ülkemizde siyasi buhran çıkarmak emelinde olan dış şer mihrapları tarafından bir piyon olarak kullanıldığı yönünde. Cemaatin başındaki adamın yıllardır Abd ve İsrail himayesinde olduğu bilinmektedir. Acaba şimdi bu gruptan bir diyet ödemesi mi istenmektedir? Cemaat üzerinden iktidara karşı açık ve topyekûn bir savaş başlatılmasının maksadı iktidarı da yıpratmak, cemaati de. Bu sinsi planın tertipçilerinin hesapları yaklaşan yerel seçimler öncesinde iktidarı ve Türkiye’yi batırmaya yönelik gayretlerdir.
Anlaşılan o ki; Türkiye’nin geçtiği zor süreçte büyük bir fitne ateşi yakıldı, ülkemizin ekonomik ve istikrarlı cesur hamleleri ve Türkiye İmparatorluğu engellenmeye çalışılmaktadır. Ülkenin Başbakan’ı ortada bir çete olduğundan, devlet içinde devlet gayretiyle adım atanlar olduğundan bahsediyor. Kim bu çete, bilemiyoruz, sadece ibret ve endişe izliyoruz. Mümine düşen eğer bir yerde yangın varsa yangına körükle gitmek değil ateşi söndürmektir. Biz duacıyız, ülkemize ateş düşmesin, bu enfes ülke geçmişte kavgadan, gürültüden, acı ve gözyaşından çok çekti. Düşmanı sevindirecek gözyaşımız yok bizim. Ülkemizi seviyoruz, Allah (cc) bulunduğu coğrafi konum, yeraltı-yerüstü zenginlikleri ve tabiat güzellikleri ile her daim düşmanın iştahını kabartan Cennet vatanımızı ve aziz milletimizi kem gözlerden, her türlü fitne ve fesattan, iç ve dış düşmanların şerrinden, görünür ve görünmez musibetlerden muhafaza eylesin.
Çirkin tuzağa düşmemek ve kardeşlerimizi de düşürmemek için adalet, feraset, basiret ve sabır ilaçlarını kullanmalıyız. Hiddet, şiddet, öfke zehirleriyle akli ve siyasi intihar yolunu asla seçilmemelidir! Ayni gemide yol alıyoruz, gemi yolcuya göre değil yola göre sürülür! Ülkemizin içinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde güven ortamına, dayanışmaya, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulacak bir dönemden geçtiğimiz görülecektir. Bu tatsız sürecin tez vakitte barış ve huzur içinde nihayet bulmasını Allah’tan niyaz ederim. Aksi halde iki testiden biri feci halde kırılacak ki; bunun da cemaat olacağını tahmin ediyoruz. Ama burada kaybeden sadece Türkiye olacaktır. Türkiye enerjisini kendi içinde kavga ederek tüketmemeli, eğer yanlışlık, hata ve suç unsuru varsa yüce Türk adaleti gereğini yapacaktır, aksi takdirde üstü örtülürse bu işler, kısa sürede unutulur, tuzun koktuğu bir kere daha fark edilir. Bir çark, dönüp durur. Ee tuz kokunca cevabını aramaya hiç gerek yok. Gönlümüzden geçen dilek: tuz kokmasın, kokmamıştır inşallah çünkü Türkiye’nin huzur ve istikrarı için başarılı Tayyip Erdoğan’a ve AKP iktidarına ihtiyacı olduğuna inanıyoruz…