Sevmek Zorunda Değilim Ama Saygı Duymak Zorundayım Öyle mi?
Toplumda sıkça dile getirilen ve yaygın bir kanaatten öte belki de hemen hemen herkesin diline doladığı bir ifadedir.
Bahsi geçen her hangi bir kişi için… o kişiyi
Sevmeyebilirsin belki ama saygı duymak zorundasın.
Ya da sonundaki zorunda ifadesinin çıkmış haliyle …
Sevmeyebilirsin belki ama saygı duymalısın vb
Sanki tavsiye gibi ifade edilen fakat emir kipleri ve zorunda kelimeleri ile dikte edercesine bir yönlendirme ve akıl vermeye benziyor. Günümüzde halen toplum içinde kişi kendi duruşunu ifade ederken ya da bir başka kişiye dair durması gerektiği yeri hatırlatırcasına kullanılmakta…
Oysa sevmek zorundayız. Ve hatta sevmeyi zorunluluk olmaktan çıkararak şöyle ifade edebiliriz. Sevmeliyiz… Seversek zaten doğal olarak saygı da duyarız. Neden mi?
ÜNİVERSİTE YILLARIMA KADAR
Evet üniversite yıllarıma kadar bu ifadeyi yer yer kullandım. Bir bakış açısı olarak ifade ettim. Fakat hep tam olarak içime sinmedi hiçbir zaman. Belki onlarca kez okumama rağmen idrak edememişim. Bir an zihnimde yankılandı ve mana buldu bir hadis… içime sinmeyen bu ifadenin nedenini tespit etmemi sağladı.
‘’…Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.’’
Aman Allah’ım. En basit haliyle ifade etmek gerekirse şahadet getirip iman edip farzları yerine getirmekle ve sünneti ihmal etmemekle cenneti hak edeceğimizi düşünürken…
Cennete girebilmeyi iman şartına bağlayan hadiste hemen ardından imanı da birbirimizi sevme şartına bağlaması çok dikkat çekici ve düşündürücü değil mi?
Yani cennete girmek için iman şart… iman etmiş olmamız içinse BİRBİRİMİZİ SEVMEMİZ ŞART.
Okumak bilmek kafi değil. Bildiğimizle amel etmekle mükellef değil miyiz?
GÖNÜLDEN SEVMELİ ve MENFAAT İÇİN SAYGI DUYMAMALIYIZ
Toplumun değişimi için itibarsız söylemler yerine birbirimize itibar eden yaklaşımların bakış açılarının ve ifadelerin dillerde söylenmesi akıllarda idrak edilmesi ve yaşantıya yansıması gerekmez mi?
Sevmek zorunda olmadığımız fakat saygı duymak zorunda olduğumuz taktirde sanki kişiden ziyade makamların itibar gördüğü bir tutumla karşılıyoruz. Oysa makamlar mı kişiler mi öncelikli olmalı ?
Ayrıca bu bakış açısı beraberinde sevmese de saygı duymak gibi bir tutumla daha çok bireysel menfaati göz önünde bulundurmaz mı? Köprüyü geçene kadar saygı duymak mı? Yoksa köprüyü geçtikten sonra da mı saygı duymalı?
Bireysel ahlak(sızlık) menfaat köprüyü geçene kadar derken…
Evrensel ahlak köprüyü geçtikten sonra da saygı duymayı gerektirir. Hatta evrensel ahlak sevmek ve saygı duymak için köprü kavramına da ihtiyaç duymaz…
Bu hadisle toplumsal barışın huzurun güvenin temeli atılabilir. Netice de temeli SEVGİ olan yapılar dayanaklı olur. Sevgi, toplumun en küçük birimi olan aileyi de toplumun kendisini ayakta tutacak evrensel bir değerdir.
NEFRET TOHUMLARI EKMEYELİM. SEVGİ TOHUMLARI EKELİM
Özellikle bu seçim sürecinde ve sonrasında bundan sonra hayatımızın her anında ve her alanında…
İnsanın olduğu her yerde SEVGİ TOHUMLARI ekelim.
Buna millet olarak ümmet olarak ihtiyacımız var.
SEVERSEK KUTUPLAŞMAYIZ
Sevgi tohumları elbet yeşerecek ve meyvesini verecektir. Nefret tohumları ise kutuplaşmayı sağlayacaktır. Seçim sürecinde ve sonrasında adayların ya da seçmenlerin birbirini köprüde gibi görmemesi gerekmektedir. Tüm vatandaşlar sevgi ile kucaklanmalı doğru adımlarla yola devam etmek için bu yolculuğa davet edilmeli. Ama unutmamalıyız ki bu yolculukta köprü bakış açısı olmamalı. Çünkü sade SEVGİ ile DOĞRU ADIMLARI atabiliriz…