Sessiz Çığlık; Doğu Türkistan
İnsan ve Medeniyet Hareketi, 12 Eylül öncesi islami harketin öncü kuruluşlarından Akıncılar Derneği’nin son reislerinden Mehmet Güney abinin manevi önderliğinde faaliyetlerini sürdüren bir sivil toplum kuruluşumuzdur. Genç Hareket, Gençlik Yapılanması. Konya Genç Hareket çok nitelikli çalışmalar yapmakta.
Konya Genç Hareket, Doğu Türkistan Davası’na farkındalık oluşturmak amacı ile Selçuk Üniversitesi’nde bir fotoğraf sergisi ve konferans düzenledi. Fotoğraf sergisi devam ederken konferans teknik-bürokratik bir sorun nedeni ile ertelendi. Bu ertelemeyi daha üst bir farkındalık için fırsat olarak değerlendik. Üniversite yönetimimiz ile de birlikte düşünerek üniversite bünyesindeki diğer toplulukların da katılımını sağlayarak üst düzey bir program yapıldı. Önce öğle namazında binden fazla gencimiz ile öğle namazı kıldık. Ardından basın açıklaması, Sultan Alparslan Kültür Merkezi’nde konferans ve Uygur Pilavı ikramı ile program sona erdi. Fotoğraf sergisinin 2 hafta sergide bulunması da farkındalık düzeyini üst seviyeye çıkarttı.
Programa büyük katkı sunan Rektörümüz Prof. Dr. Metin Aksoy başta olmak üzere rektör yardımcılarımıza, genel sekreterimize ve hususunde büyük insiyatif alan Prof. Dr. Emrullah Eken’e şükranlarımı sunuyorum. Bir teşekkürde güvenlik personelimize…
Programda bize de bir konuşma verdiler. Konuşmamızı sizlerin takdirine sunmak istiyorum.
Bugün burada insanlığın insanlıktan mustafi olduğu bir coğrafyada yaşananların bir kısmını konuşacağız.
Bugün vicdanının sesini dinleyen bir avuç gencin bir araya gelişine, bir çığlığına burada şahitlik etmekteyiz.
Doğu Türkistan;
1949'dan bu yana Çin işgali altında. Büyük Türkistan dediğimiz, Uluğ Türkistan dediğimiz atayurdumuz…
6 milyon kilometrekarelik Türkistan Coğrafyası’nın yaklaşık üçte biri 1 milyon 800 bin ya da 2 milyon metrekarelik bir alan. Türkiye'nin iki buçuk üç katı büyüklüğünde bir coğrafya. Bu coğrafyada 25 milyon kandaşımız, dindaşımız yaşıyor. Çin esaretine girdiği 1949 yılında, %75'i Uygur, %90'dan fazlası Türk soylu olan bu coğrafyanın asil halkı bugün azınlığa düşmek üzere.
Büyük soykırım, demografik asimilasyon yaşanan kadim Türk yurdunda en temel insan hakkı olan yaşama hakkı hele ki ailesi ile birlikte yaşama hakkı Türkistan coğrafyasında mümkün değil.
Doğu Türkistan'da gençlerimiz çalışma kamplarına götürülmekte, genç kızlarımız tekstil atölyelerinde ucuz iş gücü olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma kamplarına gönderilen gençlerimizin daha sonrasında ata yurtlarına dönmesine izin verilmemektedir. Türkistan'da bıraktıkları evlere de, kardeş aile projesi çerçevesinde Çinli aileler oturtulmakta, aynı evde hem bir Uygur'un hem de Çinli ailenin yaşadığı hiçbir insanlık değerinin kabul etmeyeceği bir yaşam biçimi dayatılmaktadır.
Doğu Türkistan'da yaşananlar hiçbir insani çerçevede, hiçbir islami çerçevede, hiçbir milli çerçevede kabul edilir bir şey değildir.
Hiçbir küresel emperyalist kaygı böyle bir dramın böyle bir acının gerekçesi olamaz.
Hiçbir ticari kaygı böyle bir zulmün zemini olamaz.
Çin, bu coğrafyada yaşanan dramı 1990-2000'li yıllardan bu yana arttırarak devam ettirmektedir.
Çin'in Doğu Türkistan üzerindeki emelleri yeni bir şey değildir. Çin, kadim tarihlerden bu yana yani neredeyse 2000 yıldır bu coğrafyada emperyal bir siyaset gözetmektedir.
Bakınız Çin seddine. Sınırlarını korumak için yapılan sed bugün Çin’in ortasında kalmıştır.
Doğu Türkistan atayurttur. Kadim Türk yurdudur. Türkler bir olduğunda birlikte olduğunda birlikte düşünebilme birlikte hareket edebilme yeteneğini kazandığında hür ve aziz olmuşlar, kaybettiğinde esaret dönemi başlamıştır. 40-50 yıllık bir esaret döneminden sonra hemen kendi devletlerini kurabilmişler, istiklallerini sağlayabilmişlerdir.
Büyük Hun Devleti, yıkıldıktan sonra 40-50 yılllık bir esaret ardından Göktürkler…
Göktürklerden sonra yine 40-50 yıllık esaret sonrasında Kutluk Kağan'ın önderliğinde Kutluk Devleti istiklal…
Ve Uygurlar, bu coğrafyanın kadim devlet geleneğini sürdürmektedir.
40-50 yıllık esaret dönemleri olsa da esaret sürekli olmamıştır, bugün de olmayacaktır.
Şimdi biraz uzadı. İşgal 1949’dan beri sürüyor. Çin, emperyal deneyimlerini geliştirdi ama Doğu Türkistan'ın masum halkı Uygur Türkleri de istiklal sevdasından vazgeçmedi. Gökbayrak'ın göklerde dalgalanacağı günlerin hayali ile yaşıyorlar. Bu hayalden vazgeçilmiş değildir.
Yaşanan insani dram, ne küresel oligarşinin beşli çetesinin, ne de onun yerli işbirlikçilerinin küçük hesaplarına feda edilemeyecek kadar büyük ve kutludur. 5 devletin dünyayı paylaşma stratejisine karşı ‘Dünya Beş’ten büyüktür.’ haykırışındayız. Türkiye, Doğu Türkistan'daki kardeşlerinide yalnız bırakmayacaktır ve inanıyoruz ki Doğu Türkistan bir gün özgür olacaktır. Gökbayrak’ın, Albayrak yanında dalgalanacağı günler yakındır.
Bu süreçte Uygur Türkleri’nin direnişini manipüle etmek isteyenler var. Çin’in propaganda makinesinin etkisinde kalan bir aklı var. Çin zaman zaman propaganda amaçlı olarak gözlemciler çağırıp ülkede zulüm olmadığını ispatlamaya çalışmaktadır. Bu gözlemciler Çinlilere Müslümanlar’ın camilerini gezdirmektedir. Han Çinlileri denilen bu grup, Çinlileşmiş müslüman topluluklardır. Han Müslümanları’nın bir devlet geçmişi olmadığı için Çin tarafından zamana bağlı bir Çinlileştirme asimilasyonuna tabi tutulduğu için zulmü çok derin hissetmemektedirler. Ama Uygur Müslümanları coğrafyanın asıl sahibi oldukları için ve hür devlet tecrübesine sahip oldukları için büyük baskıya maruz kalmaktadırlar. Bu detayı atlamamak lazım. Uygur Türkleri, ABD ajanı olmakla suçlanırken, aynı zamanda fundemantalist IŞID’çilikle de suçlanıyor. Bu bile propagandanın çelişkilerini ortaya koymaya yeter.
Bizim derdimiz bu dram ve kıyım dursun.
Kardeşimize zulüm yapılırken sessiz mi kalacağız?...
Ebu Gurayb’da Guantanamo’da insanımıza zulm edilirken ABD’yi protesto edişimizde de Doğu Türkistan'daki zulümleri anlatırkende derdimiz insandır.
Sözlerime Orhun Anıtları’na, koca taşlara bugün yaşananları resmeden Bilge Kağan'ın sözleri ile son vermek istiyorum.
Çin milleti sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş.
Tatlı sözle, çekici hediye ile aldatıp, uzak milleti yaklaştırırmış, yaklaştırıp kandırdıktan sonra da kötü şeyleri o zaman düşünürmüş.
Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanırsan Türk milleti ölürsün, öleceksin.
İçimizde Çin'in propanganda makinesinin yalanlarına inanan var mı?...
Az kaldı, az kaldı, Gökbayrak'ın göklerde dalgalanacağı günlere az kaldı. İçinizdeki Abdülkerim Saltuk Buğra Hanedan miras közü söndürmeyin.