Sezai Keskin
Sezai Keskin RUHU OLMAYAN ÜLKE

RUHU OLMAYAN ÜLKE

Uçakta Mozambik havayolları LAM’nın ‘’koklamak’’ için burger, bir de deve sümüğü gibi bir keki akşam yemeği diye sunduğunu görünce bizim havayolu yemeklerinin padişah sofrası olduğunu anlıyoruz. Biletinizin üzerinde her ne kadar başkent Maputo yazsa da bunun öyle sanıldığı kadar kolay olmadığını sürgün başladıktan sonra anlıyorsunuz. Sizi önce gerçek bir survivor’a hazırlıyorlar. Kendinizi esir kampında infaza götürülen mahkum gibi hissediyorsunuz. İlk tiyatro Pemba denilen yerde başlıyor, bizim Kızılay’ın deprem çadırı gibi her yanı hava alan bir çadırın önünde elinde iğne şırıngası ile dondurmacı kılıklı bir ''cellat'' bekliyor.

 

Dikkat ettim, bir gözü ''kalk gidelim diyor öbür gözü halt yeme otur.'' Aşı kartı olmayanların iğnenin acısıyla çıkardığı ses uçağın motoruna karışıyor gecede. İğneyi yediniz, artık sağlıklı sayılırsınız, şimdi kuyruklardan kuyruk beğenin! Uçaktaki tüm bavullar ve el bagajları meydana indiriliyor. Küçük bir tepeyi andıran bavul yığınları arasından kendi bavulunu bulabilen talihliler soluğu gümrük  tezgahtarının başında alıyor. Bu zorlu aşamaya takılmadan geçebilenler bir sonraki durakta buluşmak üzere bavuluyla helalleşirken sıradaki diğer kuyruğun yolunu tutuyor. Burada pırasa saçlı kadın gazete okur gibi yavaşlıkta pasaportları inceliyor. Benimkini okumakla kalmadı, satır satır ezberledi. Bitti sandınız değil mi? Hayır, burada kuyruk çok.

 

Daha sırada vize pulu ve vize ücreti ödeme kuyrukları var. Uçak mı nerede? Motoru kapatmış halde bekliyor. Bu sinir testini geçenler tek tek uçağa geri biniyor. Artık Maputo’ya gidebiliriz diye düşünüyorsanız fena halde yanıldınız. Daha sırada Napula denilen şehir var. İşkenceler ayni, sanki kimse gelmesin diye ellerinden geleni yapıyorlar. Ben böyle dandik ülke görmedim.  Bu kadar soytarılık sirkler de bile yok...Kafanız bozulacağından garanti belgenizi de yanınızda getirin.

Hocam hiç mi iyi bir şey yok? Var. Halkı ‘’girişimci’’ arabanızla yolda bir yere park ettiğinizde ipten kazıktan kopmuş bir ‘’girişimci’’ arabaya doğru sinek gibi ‘’girişiyor’’ ki; siz ayrılırken bahşiş tokatlasın. Her aracın başında bir ‘’sinek’’ var. Adama göre iş uydurmuşlar burada. İstisnasız tüm beyazların evini, arabasını, cüzdanını gözetleyen bir siyah ''girişimci'' var.  

 

Bayıldım! Gerçekten ilk defa bir ülkeye bayıldım! Sabahın ilk saatlerinde ufak bir tepeyi andıran çöp yığınlarından yayılan iğrenç kokudan bayıldım, ki bu durumlarda tek dostum limon kolonyası idi. Bir akşam otele varmak için seyir halinde iken palyaço kılıklı polis akbabanın leş üzerinde et araması gibi başını camdan içeri sokup, çalılar arasından ceylanı gözetler gibi baktı bana, gözleri narin kollarıma odaklanınca acaba beni yiyecek mi diye tedirgin olmadım değil. Arkasında duran tabure koyu karanlıkta kazan gibi göründe gözüme birden. Karanlık elini şoför mevkiindeki arkadaşımın cebine uzattığında, aslında o ülkesinin namusunu ve ruhunu sattığının farkında değildi. Buruşuk parayı avucu içinde kıvırırken kendisine uzatılan simit için, sevinçten garip sesler çıkaran martı kadar çok sevinmişti.

Sırıtan suratına bakarken,

- ne kadardı diye sordum.

- ‘’3 dolar kadar’’ dedi arkadaşım ve ekledi:

- ’’mecburdum, eğer bunu vermeseydim burada sabaha kadar kalırdık’’

Hırsız ülkenin polisi de hırsız olur doğal olarak. Beş elleri ve kalbi kirli polis bu ülkenin değerini öğretmişti bize. Mozambik sadece 3 dolardır benim için. Türkler arasında soyulmadık yok. ‘’sen kaç defa soyuldun’’ sorusu Türkler arasında kafelerdeki en koyu sohbetin başında gelir. Ben de bu kervana katılmaktan geri durmadım.  Havaalanında ortadan delinen davula dönmüş bavulumu bantta on beşinci dönüşünden sonra tanıyabildim.  Rengi hariç her yeri değişmiş, kilit kırılmış, içindeki tüm ambalajlar açılmış, şahsi eşyalarım çalınmıştı. Büyük A harfinde bacağı iki yana açık duran gümrükçü kadına, ki; marangoza versen iki koltuk takımı mobilya çıkarır.

- ‘’eşyalarım çalındı’’ dedim.
Uzun bir müddet trene bakar gibi seyrettikten sonra;
- ‘’burası Afrika’’ diyebildi. 

Burada aptallık kalıtsal. Şifa niyetine kafaya sürülecek bir gram akıllısına rastlamadım.
Karıncaların zeka düzeyinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum.?!

Siyasetçisi, sanatçısı, topçusu, popçusu, tüpçüsü herkes hırsız burada, yolsuzluk dizi değil boyu geçmiş. Sahtekarlık milli bir ‘’spor’’ dalı haline gelmiş. Bu ülkenin sadece yolları ve insanları değil, ayni zamanda namusu ve ruhu da çamura batmış…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi