Prof. Dr. Hülya Küçük
Prof. Dr. Hülya Küçük Ramazanʼda herkes sûfidir bir bakıma

Ramazanʼda herkes sûfidir bir bakıma

Derslerimde öğrencilerime tasavuufun hem özü ve hem zirvesi olarak anlattığım "ihsân" veya "müşâhede" kavramlarını izâh ederken bunların en güzel ifâdesinin ramazan günlerindeki orucumuz olduğunu söylerim hep: Allahʼı görüyor gibi olmak. Sen Onu görmüyorsan da  O nun seni gördüğünü biliyor ve kendini yasaklardan uzak tutuyorsun, orucunu bozacak bir şey yapmaktan titizce kaçınıyorsun. İşte bu  peygamberimizin tarif ettiği "ihsân"dır; tasavvuf kitaplarında geçen müşâhededir, kalp gözüyle görmedir.

"İhsân" kelimesi, meşhur Cbril hadîsinde açıkça tarif edilmektedir. Hadîsin, Buhârîve Müslimʼde geçen hâli şöyledir:  "Ebu Hüreyre’den rivâyet edilmiştir ki bir gün Rasûlullah insanlar içinde oturuyordu. O’na bir zât geldi ve: ‘İmân nedir?’ dedi. O: ‘Allah’a, meleklerine, O’nunla karşılaşacağına, rasullerine inanman. Ve bir de yeniden dirilmeye inanmandır’ dediler. Sonra o zat: ‘İslâm nedir?’ diye sordu. Hz. Peygamber: ‘Allah’a ibâdet etmen ve O’na hiçbir şekilde ortak koşmaman, namâzı dosdoğru kılman, zekâtını edâ etmen ve ramazan orucunu tutmandır’ buyurdular. O zat tekrar sordu: ‘Peki ihsân nedir?’ Rasûlullah: ‘İhsân, Allah’a, O’nu görüyormuşçasına ibâdet etmendir; sen O’nu görmüyorsan da O seni görür’ buyurdular. O zat: ‘Kıyâmet ne zamandır?’ diye sordular. Rasûlullah: ‘Burada kendisine sorulan kişi sorandan daha bilgili değildir. . Ama kıyâmetin şartlarını söyleyebilirim. (. . . .)” . (Meşhur Cibrîl Hadîsi). Buhârî, İman, 37/Tefsîru Sure 31, 2; Müslim, İman, 1, 5; Ebu Dâvud, Sünne, 16; Tirmizî, İman, 5, 6;. . . vs. .) Hadîsin, “İhsân, Allah’tan, O’nu görüyormuşçasına haşyet duymandır” varyantı da vardır. Bkz. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 193) . Hadîsin bazı varyantlarına göre, bu muhâvereden sahabe epey şaşırmıştı. Çünkü hem soruyor, hem de tasdîk ediyordu. Yani sanki soran değil de imtihan eden gibiydi. Bunun üzerine Hz. Peygamber , "Gelen Cibril idi. İnsanlara dinlerini öğretiyordu." Diye açıklama yapma gereğini duymuştu.

İnsanlar,  "her zaman" demiyorum;  "ekser hallerinde" bu hali yaşayabilseler,  büyük kötülük ve günahlar da olmayacaktır.  Çünkü insan, başka bir hadiste de işaret edildiği üzere, mesela, mü'minken içki içmez; mü'minken hırsızlık etmez; mü'minken zina etmez.  Çünkü mü'min olan,  Allah'ı görüyor gibidir, ihsan sahibidir ve bu haliyle günah işleyemez.  Bu durumda, Kur'an-ı Kerîm'de geçen "Allah muhsinleri sever" formatındaki âyetleri  (Bakara, 195, Ali İmran, 148, Mâide, 13, vb…) de, "Allah, iyilik yapanları/iyi olanları sever" diye değil "Allah, ihsan derecesine sahip olanları sever" diye yorumlamak gerekmez mi? Çünkü gerçek iyilik, başka bir şey için değil, sadece ve sadece Onun için, yâni, "O/Allah görüyor ve biliyor"  diye düşünüldüğü için yapılan iyiliktir.

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Hülya Küçük Arşivi