Murat Güçlü
Murat Güçlü ORUÇ ÜZERİNE

ORUÇ ÜZERİNE

Ramazan ki başı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennemden kurtuluş ayıdır. Rahmet kısmı olan ilk on gün bitti. Ramazan’a ve Oruca alıştık. Sahurlara kalktık, iftarlara katıldık. Teravihlerimizi takip ettik. Kur’an ve sünnetle sair zamanlardan biraz daha fazla mesaide bulunduk. Hayır, hasenatlarımızı arttırdık, zekâtlarımızı vermeye başladık. Ramazan iklimine tam olarak girdik.

Peki, Ramazan’da gerçekten işin ruhuna ve özüne dokunabiliyor muyuz?

Ramazan bizim için Oruç ayı mıdır yoksa İftar/Sahur ayı mıdır? Eğer Oruç ayı ise Türkiye’nin gıda tüketimi Ramazanda neden üç kat artmakta. Bahsettiğim gıda tüketimine harcadığımız bedel değil, tükettiğimiz gıda miktarı. Yani Ramazan’da üç kat fazla yiyoruz ve tabii ki üç kat fazla israf ediyoruz. Aç kalmanın, israftan uzak durmanın, kulluk bilincinin en üstte olması gereken ayda halimiz bu. Demek ki Ramazan bizde tam anlamıyla Oruç ayı değil. Ramazanı oruç ayı yapmadan rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluşu nasıl bekleriz.

Ramazan’da orucu ibadetten keyif alarak, tamamen ibadet aşkıyla mı tutuyoruz yani dini bir vecibe olarak mı yoksa dinin sosyalleşme yönünü önemseyerek toplumla kaynaşma, birlikte bulunma, eş dost akraba, konu komşu beraber bir şeyler yapma ihtiyacından mı ramazan ritüellerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Ramazan’da oruçlu olmak nefsimizi terbiye ediyor mu? Yoksa hazzı iftar saatine erteleyerek keyfimizi mi arttırıyoruz.

Ramazan’da, modern çağın şikâyetlerinden olan rutin, monoton hayattan bıkan nefsimize bir değişiklik imkânı mı veriyoruz. Ramazanı sevmemizde bunun da etkisi var mı?

Ayrıca Oruç tutmayanlara bakıp kendimiz kâmil Müslüman kabul edip Cennetle müjdelenmiş gibi bir iç huzuruna mı eriyoruz. Bu sebeple mi oruç ayını yaşıyoruz. Peki, bunu kibirden nasıl ayırıyoruz? “Oruçlu” ve “kibirli”, hiç yan yana duruyor mu?

Ramazanla birlikte her tarafta Ramazan bereketine ve güzelliklerine dair yazılar, sohbetler. Ara sıra da olduğumuz halden daha iyi olmamız için uyarı ve temenniler. Sonrası bayram ve bayramdan sonra zaman aynı şekilde akmaya devam edecek.

Oruç üzerine düşünmemiz gerekiyor. Eğer bu dünyaya tesadüfen gönderilmemişsek ve bulunduğumuz yerde de sonsuza kadar yaşamayacaksak hayatın bir amacı olmalı. Bu doğrultuda Kur’an hayatımızın merkezinde bulunmalı çünkü bu hayatı bir daha yaşama imkânımız, geçen zamanı geri getirme kudretimizi bulunmamaktadır. Bizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılınan oruç hakkında tefekkür etmeliyiz. Gerçekten, Oruç ile kuldan ne isteniyor?

Orucu tutarken Orucu yaşamalıyız. Nefsimizi ve doymak bilmez isteklerini dizginlemeyi öğrenmeliyiz.  İftara yakın açlık ve susuzluk sebebiyle masaları silip süpüreceğimizi, yemeklerin yetmeyeceğini sanırken bir bardak su, bir kâse çorbanın yeterli olduğunu hatta fazlasını yemekte zorlandığımızı gördüğümüzde nefsimizin tüm isteklerinin de buna benzediğini düşünmeliyiz. Bir vadi dolusu altınımız olsa ikinci vadi dolusu altın talep eden nefsimizin.

 Açlık çektiğimizde dünyada açların bulunduğunu, bunun en önemli sebebinin de gelir dağılımındaki eşitsizliğin olduğunu düşünmeliyiz. Sadece zekât verildiğinde dahi açlığın, yoksulluğun nasıl azaldığını, görmeliyiz.

Orucu tutarken aynı zamanda Orucu yaşarsak, Ramazan sonrasında hayatımız Ramazan öncesinden farklı olur, olmalı. Ramazan geçtikten sonra her şey eskisi gibi devam ediyorsa ramazan ve oruç algımızda, daha geniş ifadeyle İslam algımızda sıkıntılar var demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Güçlü Arşivi