OLMAMIZ GEREKEN VE BULUNDUĞUMUZ HAL
Siz insanlığın kurtuluş ve mutluluğu için yeryüzü sahnesine çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; hayata doğrudan müdahale eden toplumsal bir güç olarak insanlara adaleti, doğruluğu, iyiliği emreder ve yaygınlaştırırken; zulme, haksızlığa, isyankârlığa, günaha, kötülüklere engel olursunuz. Çünkü siz, Allah’a ve O’nun gönderdiği bütün kitaplara ve peygamberlere gerektiği gibi inanırsınız. Eğer Kitap Ehli olarak bilinen Yahudi ve Hristiyanlar da sizin inandığınız gibi inanmış olsalardı, elbette bu, kendileri için hayırlı olacaktı. Gerçi içlerinde inananlarda yok değil, fakat pek çokları Allah’a başkaldırarak doğru yoldan çıkmış olan fasıklardır./ Sizler en hayırlı en hayırlı toplum olmanın gereklerini yerine getirdiğiniz sürece, onlar size hiçbir şekilde zarar veremezler. Olsa olsa aranızda fitne ve bozgunculuk çıkararak sizi keskin dilleriyle incitirler. Size karşı göğüs göğüse çarpışmaya yürekleri yetmez. Sizinle savaşsalar bile cesaret ve gücünüz karşısında hemen arkalarını dönüp kaçarlar ve hiç kimse onlara yardım edemez. (3/Ali İmran, 110-111)
Siz insanlığın kurtuluş ve mutluluğu için yeryüzü sahnesine çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. En hayırlı ümmet vurgusu ile Rabbimiz bizi seçmiş ve görevlendirmiş, insanlığın mutluluğu için adaleti sağlayıp zulme karşı koymak için. Allah’a gerçekten Rabbinin seni gördüğünü, işittiğini hatta sana şah damarından yakın olduğunu bilerek ve onun karşısında tüm otoritelere karşı çıkarak "Allah birdir" deyip inanarak; sonra Rabbinden gelen bildirilere, hayatını düzenleyen ve kolaylaştıran kitaplara, okuyarak, ruhuna nakşederek, hayatına rehber edip inanarak ve bu kitapların bize gelmesinde aracılık eden Rabbin tarafından seçilmiş, kitaplarda olmayanları Rabbinin izniyle sana bildiren, öğreten Peygamberlere inanarak toplumsal düzeni sağlayabilir ve huzur getirebilirsin. Sen toplum düzenini sağlarken düşmanların olacaktır ve seni engellemeye, kurmak istediğin şeylerden uzaklaştırmaya çalışacaktır. Ama sen anlatılan gibi inanmış olursan bu düşmanlar seni yıkamayacak seninle karşılaşma cesareti bile gösteremeyecektir. Ellerinden gelen ancak fitne ve bozgunculuk yaparak seni incitmek olacaktır bunun dışında herhangi bir zarar veremeyeceklerdir.
Zarar veremeyecekler bize, peki şuan yaptıkları ne. Biz kusurları zalimliği hep karşıda aradık. Doğrudur, onlar zalimdir kusurludur nitekim Rabbimiz de öyle diyor. Peki ya bizim kusurlarımız ve zalimliğimiz ne olacak? Zulmümüz ilk başta kendimize, kendi kendimize olan güvensizliğimize. Rabbimiz bizi seçmişken, adaleti sağlamak ve zulmü önlemek yerine arkada durup bize düşmanlıkları Rabbimiz tarafından bildirildiği halde düşmanlarımıza el açıyor oluşumuz onlardan medet istememiz... Zalimiz Müslümanlar ancak kardeştir diyen bir Rabbin bize gönderdiklerine tam anlamıyla inanmayıp birbirimize düşmanlık ettiğimiz için. Tam anlamıyla Müslüman olmayı başaramayıp Rabbimizin seçkin kulluğuna yakışmadığımız için.
Müslümanlar birbirinden o kadar habersiz ki yanı başında topluca insanlar katledilirken hala teravih var mı yok mu, sahur saati kaç gibi anlamsız tartışmalara girip gündemi yoruyorlar. Hala televizyonlarda midemize zarar verecek yiyecekler konuşuluyor ya da çok yemememizden bahsediyor. Bunları insanlar açlıktan ölürken yapıyorlar, peki ruhumuza zarar verecek şeyler neden konuşulmuyor? Midemizi tıka basa doldururken açlığa mahkûm ettiğimiz ruhumuz. Vicdanlarımız elimizde can çekişirken avurdumuzu şişirerek yaptığımız merhamet konuşmaları. Daha yazılacak çok şey var vicdanımızı rahatlatmak için ama burada noktalamak lazım. Vesselam…