Niçin Hadis-i Şerif paylaşırız?
Ebu’d-Derdâ anlatıyor: “Resûlullah (sav) bize bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu: ‘Allah, bizden bir söz işitip, onu işittiği gibi (başkasına) ulaştıran kişinin yüzünü ak etsin. Kendisine (bilgi) ulaştırılan nice kimseler vardır ki onu işiten (ve kendisine aktaran) kimseden daha kavrayışlıdır...” Hadis-i Şerif
Dinimizin özeti: Okumak, Anlamak, Yaşamak ve hem dilimizle hem de yaşamımızla Anlatmaktır.
Bu konu da Sezai Karakoç abinin çok güzel bir sözü vardır;
Müslüman; İslam’ı öyle sağ, diri ve canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin!
Rabbim hepimizi böyle Müslüman eylesin.
***
Bazı ameller vardır ki sevap boyutunda asla sonu gelmez. Tam aksisi de söz konusu olabilir; yani bazı ameller vardır ki günah boyutunda asla sonu gelmez. Melekler, kişi ölse bile yazmaya devam ederler.
Örnek olarak;
Bir Hadis-i Şerif öğrendiniz. Öğrenmiş olduğunuz Hadis-i Şerifi hayatınızla bütünleştirdiniz ve başka bir kardeşinize de ikram ettiniz. Öncelikle Resulullah(sav)’in yüzünü ak etsin duasına mazhar olursunuz. İkram ettiğiniz kardeşinizde hayatına onu bütünleştirdiği takdirde onun yaptığı amellerin, sevabına da mazhar olursunuz. Nitekim Resulullah(sav) Hadis-i Şerifinde Şöyle buyuruyor;
“Kim İslam da iyi bir çığır açarsa açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de İslamda (müslümanlar içinde) kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.
Bir Hadis-i şerif naklettiniz duyan kişide onunla amel etti ve başkasına nakletti. Zincir ne kadar uzarsa her ameli siz yapmış gibi olur ve sevabına nail olursunuz İnşallah.
***
Şu konuyada değinmeden geçemeyeceğim;
Sizde karşılaşıyorsunuzdur. İnsanlar duyduğu her şeyi hemen paylaşma telaşına düşüyorlar. Hatta toplu mesajlar sayesinde duyar duymaz hemen iletiyorlar. Belki hayatlarına değmiyor. Bu da sözlerin nakil kalitesini düşürüyor. Hatta basitleştiriyor.
Bir hikaye var;
Ebu Hanife’ye bir adam ‘çocuğum çok bal yiyor, yememesi hakkında bir şey söyler misiniz?’ diyor. Ebu Hanife 40 gün sonra gelin diyor. Aradan 40 gün geçiyor, tekrar geliyorlar.
Ebu Hanife çocuğa; Evladım bal yeme diyor.
Adam şaşırıyor ‘Ya Hocam 40 gün bu cümle için mi beklettiniz.
Ebu Hanife; Evet çünkü ben 40 gün önce bal yiyordum yediğim bir şeyi başkasına tavsiye edemezdim. 40 gün boyunca yemedim. Şimdi rahatlıkla söyleyebilirim…
Bu hikâye bize bir çok şey anlatır.
Rabbim bizi okuduğunu anlayan, anladığını yaşayan, yaşadığını hem yaşamıyla hem de anlatımıyla anlatan insanlardan eylesin.
Amin