Can Ahmet Kılıç
Can Ahmet Kılıç Liberalizmin Doğuşu

Liberalizmin Doğuşu

Minimal devlet, serbest girişim, güçlü insan hakları, hukuk devleti ve özgürlük olarak temellenen 5 ilkesiyle birlikte liberalizm dediğimiz ideolojiyi; İslamiyet sonrasında gelişmiş bir başkaldırı, aykırı bir modernizm olarak bilmek kesinlikle hata olacaktır. Liberal değerlerin savunduğu ekonomik görüşlerin hemen hemen tamamını geçmişteki havzalardan Maveraünnehir, Endülüs ve Anadolu’daki ilim adamlarımızın külliyatlarında bulabilmekteyiz. Liberalizm hakkında eleştirilerde bulunan İslami düşünürlerin çoğu, liberalizmi ortaya atan filozofların Müslüman ilim adamlarının fikir yapılarından etkilendiklerini bilmezler. Hadislerde efendimiz serbest piyasaya işaret göstermiş, İbni Sina eserlerinde totaliter ve dikta rejimler ile mücadele etmiş, aynı zamanda 14. yüzyılın mücevher değerindeki şahsiyeti İbn Haldun, Mukaddime adlı başyapıtında devletin iktisadi politikalar üreterek ülkenin ekonomisine yön çizmesinin zararla döneceğini vurgulamıştır.

İbn Haldun’un vergiye olan bakış açısı

İbn Haldun, düşük hacimli vergi sistemi ile adaletli, basit ve tarafsız vergiyi savunur; vergi politikaları üzerine düşük oranlı vergilerin tahsilatını ve bir şeyler üretme arzusunu geliştirerek vergi mükelleflerinin mali anlamda tatmininin artmasına yol açacağını düşünür. Ülkedeki mevcut üretimin artması veya yeni alanlarda da üretimlerin yapılması sayesinde de tarh edilecek vergi matrahı genişleyecek, matrahın genişlemesi ile de vergi geliri yükselecektir. Vergi gelirlerinin devletin çalışma mekanizmasının işleyebilmesi için oldukça önemli olduğunu vurgulayan İbn Haldun’ un ‘’Vergiye Bakış Açısı’’ eserindeki şu ifadelerden de net bir şekilde anlaşılmaktadır: “… vergileri bütün mükellefler arasında dürüst, adil ve hakkaniyetli bir şekilde dağıt ve genelleştir. Ne üst tabakadaki soyluluk veya büyük zenginliklerden, ne de kendi görevlilerinden, saray adamlarından ya da onların izleyicilerinden olması dolayısıyla hiç kimseyi bundan muaf tutma ve hiç kimseye zorla, ödeme kapasitesinin üstünde bir vergi yükü yükleme…” Kamu harcamalarının finansmanı için ihtiyaç duyulan yüksek vergi tahsilatı ancak vergi oranlarının düşük tutulmasıyla mümkün olabilecek, bunun aksine uygulanan vergi politikaları ise üretim ve yatırım yapma isteğini azaltarak ekonomiyi krize sürükleyecektir.

1337’de müslüman ilim adamımızın yazmış olduğu Mukaddime’deki bu bilgiler 450 sene sonrasında Adam Smith tarafından alınıyor, kapitalizm dediğimiz oluşturulmuş en büyük iktisadi sistem meydana getiriliyor. Bugün İbn Haldun’un kitaplarının çevirilerini incelerseniz çoğunun Türkçe’den çok Fransızca’ya çevrildiğini görürsünüz.

Adam Smith liberal ekonominin kurucusu mu?

Narh koymak, bir devletin bir ürün veya üzerinde değer atfedilebilecek herhangi bir meta hakkında fiyat tayin etmesidir. Buna modern adlandırılmasıyla regülasyon ve piyasaya müdahale denilebilir. Adam Smith, 1776’da yayınladığı ‘’Ulusların Zenginliği’’ adlı kitabında bu tür müdahalelerin ülke ekonomisini yavaşlatacağına değinmiş, vergilendirilmenin minimalize edilerek ekonomi üzerinde devlet regülasyonunun bitirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Aynı zamanda ‘’Piyasanın görünmez eli’’ teorisini ortaya atarak tanrıyı işaret etmiş, kimse müdahale etmezse borsanın ve piyasanın kendi çizgisine gireceğini söylemiştir. 18. Yüzyılın ardından İskoç iktisatçı Adam Smith, Avrupa ve Amerika’da ekonominin babası; kapitalizmin kurucusu ilan edilir. Günümüzde İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, Amerika’nın hemen hemen her eyaletinde Smith’in heykelleri bulunur. Hatta Türkiye’de iktisat fakültelerinde öğretilen ilk isimlerden birisidir Smith. Siz de o fakültelerde tarihinizden bihaber vaziyette bulunursanız bu şahsiyeti ekonominin babası sanarsınız. Adam Smith’ten tam 1200 sene önce, günümüzdeki iktisadi politikalara ışık tutan bir elçi vardı. Medine’de fiyatlar pahalandığında halk, ‘’Ey Allah’ın resulü, bize narh koy’’ dediler. Resul-u Ekrem (asm) şöyle buyurdu: ‘’Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem’’ (Ebû Dâvûd, Büyû’ 49; Tirmizî, Büyü’, 73; İbn Mâce, Ticârât, 27). Ve Ebû Hüreyre’den rivayete göre, bir kişi; “Ey Allah’ın Resulu bize narh koy” demişti. Hz. Peygamber (asm), “Belki Allah’a dua ederim” buyurdu. Sonra, başka bir adam gelip, “Narh koy” dedi. Hz. Peygamber (asm) ona da şu cevabı verdi: “Fiyatları ucuzlatan ve pahalandıran Allah’tır” (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, V, 219). Adam Smith, ‘’Piyasanın görünmez eli’’ teorisi ile tanrıyı sembolize etti, iktisat biliminde onu takip ettiniz; üniversitelerde tez konuları haline getirdiniz. Ancak tüm bu sistematiği 1200 sene öncesinde buyuran efendimizin sözlerine kulak vereniniz olmadı. Bizim bıraktığımız değerler ile Avrupa büyürken, Avrupa’nın bıraktığı değerler ile biz küçülüyoruz. Eserlerimizi, ilim adamlarımızı muhafaza edemezsek Smith’i de, Locke’yi de üniversitelilere bu şekilde dayatırlar.

Kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsız mı?

Smith’in teorileri içerisinde ‘’Kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsızdır’’ cümlesi geçer. ‘’Kanaat, tükenmez bir hazinedir.’’ hadisiyle beraber kırık bir testi ve iki hasırı ile bu dünyadan göçen Efendimiz (sav)’ın yolundaki bizler, tüketim toplumunun acı bir bilançosunu ortaya koyan bu sözde bilimsel teorinin tamamen karşısındayız. İnsanlar paylaşmadığı için kaynaklar kıt hale gelmiştir. İslamiyette ‘’Elhamdülillah’’ felsefesi vardır, paylaşmak vardır. Bugün Türk insanı Afrika’da kuyu açıyorsa, kurban için denizaşırı ülkelerde garip gurebaya yardım ediyorsa bu karşılıksızdır. Bize İskoç teorilerini, Marksist düşünceleri dayattılar. Biz artık bu ideolojilere genç ekonomistler olarak dur diyeceğiz. Liberal ekonominin cilvelerine kapılan bu topluma: huzur, huzursuzluk getirmiştir.

Liberal demokrasi kimin ürünü?

Demokrasi ise şüphesiz liberal toplumların ayrılmaz bir bütünüdür. Avrupa devletlerinin öncülüğünde dünyadaki ilk demokratikleşme dalgaları 1828-1926 yılları arasında ortaya çıkarken, bizler bu fikri yüzyıllar öncesinde öngören Allah’ın elçisini (sav) unuttuk. Hendek savaşı sürecinde savaş stratejilerinin konuşulması için sahabeler bir meclis misali toplanmıştır. Efendimiz (asm), dağı arkalarına siper edinerek savaşılması fikrini sunmasının ardından Selmân-ı Fârisî hazretleri sormuştur, ‘’Ya Resulallah, bu vahiy midir, sizin kendi görüşünüz müdür?’’ Efendimiz ise kendi görüşü olduğunu beyan etmesi üzerine Selmân-ı Fârisî ‘’Biz geriye çekilinceye kadar asker yorulur, bitkin düşer, savaşı kaybederiz. Bana göre hendekler kazılsın, o hendekler siper edinilerek oklar ve mızraklar fırlatılsın.’’ Diyerek kendi fikirlerini meclise sunmuş, akabinde bu fikirler oylanmıştır. Çoğunluğun desteklediği hendek planı olması üzerine harekete geçilmiştir. Güney Azerbaycan’dan gelen hakiki Türkmen Selmân-ı Fârisî, demokrasinin öncüsü olmuştur. Dünyada bir meclisin toplandığı ve kararlarının uygulandığı ilk hadise Ashab-ı Kiram tarafından gerçekleştirilmiştir.

Müslümanlığın mentaliteleri nelerdir?

Yazımın başında saydığım liberalizmin ilkeleri, bazı toplumların, bazı devlet mekanizmalarının model olarak gördüğü fikriyatlar olmuştur. Müslüman toplumlara biz bu batıdan uydurma ideolojileri layık görmüyoruz. Benliğimizi, özümüzü hep beraber koruyalım. Bizler için müslümanlığın mentaliteleri şunlardır: Müslüman zengin olmalı, dürüst olmalı, en iyisini giymeli, en iyisine binmeli, en iyisini yemelidir. En liyakatli şekilde dünyaya hükmetmelidir. Müslümanın şiarı budur. Hacca giden terazi tutmaz, ticaret yapmaz safsatalarını bırakacağız artık! Müslüman hacca da, tatile de gidecek. Fakat tüm bunların hepsini çalışarak, üreterek; borçlanmadan, gecesi gündüzüne benzemeden yapacak. Devlete gözünü dikerek, vatanına bayrağına sahip çıkmaya yeltenmeden; fikir üreten, ideolojiler kuran filozoftan bu ümmete hayır gelmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Can Ahmet Kılıç Arşivi