KAZANANI YOK KAYBEDENİ ÇOK
Büyük tartışmalarla başlayan ve büyük tartışmalarla noktalanan Konya Barosu seçimlerini 17-25 Aralık darbe girişimlerine “darbe girişimi” diyemeyenler kazandı.
Kaybedenlerin isimleri ise daha sonra açıklanacak!
Biz halk arasında bu olaya “Hükmün açıklanmasının ileriye bırakılması” diyoruz…
Kurulduğu günden bu yana bir meslek kuruluşu olan “baro”ları, bir meslek grubu haline getirmeyi başaramayanların gazetecileri suçlaması ne kötü. Avukatların kişisel, sosyal, mesleki ve ekonomik sorunları üzerinde yoğunlaşmak yerine kendini kutsal ilan eden üçlüden biri olarak görerek, varlık sebebi “halk”tan olabildiğince uzaktır.
(Yasama ve yürütme “oy kaygısı”yla bile olsa halkla beraberdir ancak kendini halktan üstün sayan bu güruhu asla yolda yürürken, alışveriş yaparken, komşu ziyaretinde, arkadaşlar sohbetinde göremezsiniz. Sahi sizin kaç yargı mensubu tanıdığınız oldu; mesleğe adım atalı çok uzun zaman olmamış birkaç stajyer avukat hariç…)
Bu nedenledir “ arkadaşlar, bu halka bizim hakkımızdaki iddialar için bir açıklama yapayım mı bir gereği var mı” diye yapılan facebook anketleri…
Bu uzaklığı bu seçimde bir kez daha anlamış olduk…
Meseleyi sanıyorum yanlış analiz ettiler..
Gazeteci halkın savcısıdır.
Soru sorar yanıt bekler…
İddia eder cevap bekler…
Gündem oluşturup, dikkat çeker…
7 EYLÜL HAFTASI
Türk demokrasi hayatının bu en önemli gününü kutlamak için birkaç önerim var…
En önemlisi hangi isim altında kutlanacağı;
Bu hafta “Anadolu Anadolu olalı böyle zulüm görmedi” haftası olarak kutlanabilir…
Yada bu hafta “Türkiye yas günü”
Yada “offf yine okullar açılıyor”
Yada “ oy Allahım oy yine kış geliyor”
Yada “giden göçmen kuşları geri gelsin”
“bu adamları kim başımıza sardı”
“yandık, öldük, bittik”
Yada “rezillik diz boyu” haftalarından biri yada tümüyle isimlendirilerek kutlansın ve bu kutlamalar gelenek haline getirilsin…
İçerikleri konusundaki fikirlere ihtiyacımız olacak…
Bekliyoruz…
İlk öneri benden “ hükümete “Söğütözü- Anadolu Bulvarı” için tek seferlik tezkere çıkarılsın…
ÖLMEK NE GARİP DUYGU ANNE!
Ölmek ne garip!
Hiç karar veremiyorsun mesela…
Yada verilen kararlara müdahil olamıyorsun…
Ömrün boyunca savunduğun tüm fikirler bir anda toz duman olabiliyor. Ve geride kalanlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Zorla yatırıyorlar mesela teneşir tahtasına “gık” ın çıkmıyor…
70-80 yıl ateistim diye haykırıyorsun, bu toprakların evlatlarına ve onların değerlerine sövüp sayıyorsun… Cesedim aleme ibret olsun diye yakılsın yada öğrenciler kadavra olarak kullanılsın diye miras bırakıyorsun…
Adamlar zorla yatırıyorlar seni cemaatin önüne… hadi ölüyü anlayabiliyorum. Konuşamıyor. Ya cemaat. “Ya arkadaş bir adam nasıl isterse, nasıl inanıyorsa öyle muamele görür. Niye böyle bir eziyete mahal veriyorsunuz” diyemiyor. Anlayamıyorum…
İslam’da bunun karşılığının olduğunu da düşünmüyorum…
Bırakalım cesetler istedikleri muameleyi görsünler…
Hayatlarında özgürce inançsızlığını ilan edenlerin en büyük hakkıdır, istedikleri gibi gömülmek ya da gömülememek…
Siz onlara islami kurallara uygun cenaze törenleri düzenlerseniz, onları yüceltmiş olmaz, Müslümanların cenaze törenlerini önemsiz hale getirmiş olursunuz… halbuki cenazemiz de, törenimiz de ritüellerimiz de önemlidir…
N’olcak onların kini de aradan çıkarıverelim diyemezsiniz zannımca…
Ölmek ne garip duygu anne! Kimse seni ciddiye almıyor…
DEMOKRASİNİN BEŞİĞİ İNGİLTEREYİ KINIYORUZ
Bir İngiliz gariban bir İngiliz milletvekiline Yahudi karşıtlığı içeren bir tweet atma gafletinde bulunmuş karşılığında da 4 hafta hapis cezası almış. Demokrasinin kuralını yazan bu ülkeyi şiddet ve esefle kınıyoruz…
Çünkü biz ülkemizde, ufak bir yığın toplanıp sosyal medyayla organize olup Hükümeti yıkmaya çalıştığında herkes aval aval baksın istiyoruz…
Çünkü biz Türkiye’de sokağa çıkışı fittilleyen tweeti atıp 40’a yakın kişinin ölümüne neden olunduğunda, tüm dünyanın buna “özgürlük” demesini bekliyoruz…
Çünkü biz sosyal medya’da yalan haber ve kurgu görüntüler üretip milleti isyana teşvik edenleri “çağdaşlıkla” boyalandırıyoruz…
Ülkenin sokaklarını yakıp yıkıp bunu sosyal medyadan paylaşmayanları sosyal linçe tabi tutuyoruz...
Çünkü biz, Tüm bunlara karşı gelenleri , ülke , millet ve vatandaş menfeatlerini düşünenleri ise despot ve diktatörlük’le suçlarız…
Biz bu kadar demokratikken, İngilizlerin bu kadar baskıcı olabileceği aklımıza gelmezdi…
Türk kanalları, 4 hafta boyunca o hapishaneden canlı yayınla durumun vehametini dünyaya duyurmalılar…
İÇİMDEN BİR SES…
İçimden bir ses, ne daha önceki süreçte nede Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olmasıyla birlikte yaşanan süreçte, Konya’nın ekonomik, sosyal, siyasal hiçbir projesinin olmadığını söylüyor…
Başbakanın belli olmasıyla başlayan süreçte herkesin bocalamasından dolayı böyle düşünüyorum…
Ne Medya, ne STK, ne Siyasiler ne akil adamlar kimse “hah işte gün bugün, şu projeyi masaya yatırma değil ayağa kaldırma günümüz, haydi bismillah” demedi, diyemedi. Çünkü öyle bir proje ortada yok sanırım… Türküyü kendimiz söylüyor kendimiz oynuyoruz…
Her firma isminin her markanın önüne “kon” ibaresi konularak Büyükşehir olunmuyor…
Büyük projelerinizin varlığıyla ve onları hayata geçirmenizle sağlanıyor gelişmişlik…
Tabi THY’nin başına “Kon” ibaresi koymak değilse projeniz…