Kanayan yaramız: Doğu Türkistan
1949 yılında başlayan komünist Çin yönetimi Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri için zulüm yıllarının başlangıcı olmuştur. Uygur Türklerinin son kurduğu devlet, 1949’da Çin tarafından yıkıldı. Çin bu tarihten itibaren Türklere karşı baskısını giderek arttırmaya başladı.
1949 da başkent Urumçi’nin nüfusunun % 70’i Uygurlardan oluşuyordu. Doğu Türkistan genelinde Çinlilerin nüfusu oldukça azdı. Ancak son yıllarda uygulanan politikalarla Çinlilerin bölgeye yerleşmeleri teşvik edildi ve yerleşen Çinlilere devlet tarafından maddi ve manevi büyük destekler verildi. Bunun yanısıra yapılan soykırımlarla sayıları iyice azalan Uygur Türkleri, azınlık konumuna düşürüldü.
"Mesleki Eğitim Merkezi" adındaki 'Beyin yıkama' kamplarında Müslüman Türkler'in asimile edilmesi ve düşünce yapısının değiştirilmesi için büyük baskılar uyguladı.
Uygur Türklerini asimile edip yok etmek için her yolu deneyen Çin, küçük çocukları ve bebekleri ailelerinden ayırıp, "Melek Yuvası" ismindeki yetiştirme yurtlarında kendi dil ve inançlarını empoze ederek yetiştirmeye devam ediyor.
Toplama kamplarına kapatılan Uygurlara dini ve milli değerleri unutturulmaya çalışılıyor. Kamplarda zorla domuz eti yediriliyor. Domuz etini yemeyi reddettiği için açlıktan yüzlerce kişi hayatını kaybetti ve halen büyük kayıplar veriliyor.Din eğitimi ve öğretimi , Kur’an-ı Kerim dahil dini kitapları bulundurmak ve okumak, ibadet etmek, sakal bırakmak, başörtü ve uzun etek giymek yasaklanmıştır.
Yakın tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birisi 5 Temmuz 2009'da Doğu Türkistan'ın Urumçi kentinde meydana geldi. Çoğunluğu Uygur Türkü öğrencilerden oluşan bir grup, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de gördükleri baskı ve katliamları protesto etti. Üç gün süren olaylarda, ayaklanmayı durduramayan Çin, kanlı katliam öncesi Urumçi’nin dış dünyayla irtibatını kesti. Bölgeye 20 bin Çin askeri sevk edildi ve binlerce Uygur Türkü acımasızca katledildi.
Olaylar sonrasında binlerce Uygur tutuklandı, bazıları ise kayboldu ve bir daha haber alınamadı. Bu olayın üzerinden 13 yıl geçti ve Çin 13 yıldır açıktan soykırım yapmaya devam ediyor. İtiraz edenler sokak ortasında öldürülüyor. Hayatta kalanlara ise korkunç asimilasyon teknikleri uygulanıyor.
Son olarak geçtiğimiz günlerde Urumçi’de 21 katlı binada çıkan yangında Çin’in karantina yaptırımı sebebiyle binaya hapsettiği onlarca Uygur yanarak hayatını kaybetti. Pandemi bahanesiyle yol çıkışları, site kapıları, apartmanların kapıları hatta kat merdivenleri komple kapatılarak insanlar hastalık ve açlığa terk edildi.
1 km uzaklıktaki itfaiye merkezi yangına 3 saat sonra müdahale ediyor ve binaya değil bahçeye su tutuyor.
Şunu idrak etmemiz gereklidir ki; çiğnenen namus ümmeti Muhammed'in namusudur. Kamplarda tecavüze uğrayan kadınlar, ailelerinden koparılan çocuklar, diri diri yakılan insanlar bizim kardeşlerimizdir.
İzlediğimiz görüntüler, sansürlenmiş binlerce olaydan elimize ulaşabilmiş yalnızca birkaç görüntüdür.
Mazlum kimselere yardım etmek ve zulmü engellemek Müslümanlara farz-ı kifayedir. Bizler bu zulümden, kardeşlerimizden sorumluyuz. Gücümüzün yettiği ölçüde yardımcı olmak vazifemizdir. Elimizle, dilimizle hiç olmazsa kalbimizle..