Kaderimizi kendimiz mi çizeriz…
HAYATIMIZDA en çok kullandığımız cümlelerden birisi “Alın yazım böyleymiş” sözüdür. Peki nedir bu alın yazısı? Kader nedir? Kader değişir mi? Kişi kaderinden sorumlu mudur?
Alın yazısı, daha doğmadan önce insanın başına gelecek şeylerin Cenâb-ı Allah tarafından takdir edilmesi, insanın başına gelecek şeylerdir. Buna kader de denir.
Dinî literatürde gerçekten anlına yazılmış yazı anlamında bir “alın yazısı”ndan söz edilemez. Ancak biz Türkçe’de bu ifadeyi kader manasında kullanıyoruz. Kader ise, Allah’ın ilminin bir nevidir. Allah’ın olmuş, olmakta olan ve olacak olan her şeyi önceden bilmesi “kader”dir.
Allah’ın her şeyi önceden bilmesi, İlahlığın olmazsa olmaz şartıdır. Aksi takdirde Allah’ın -haşa- bazı konularda cahil olması gerekir. Böyle bir düşünce küfrü gerektirir.
Kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmek” maddesinin yer aldığını hepimiz biliriz. Elbette iman edilecek hususlar altı kuraldan ibaret değildir. Önemli bir hadiste İslam’a girecek bir insana takim edilecek İslam’ın beş genel, altı iman kuralı özetlenir. Madem ki “Kader’e” iman şarttır o halde kadere nasıl iman edeceğizYüce Allah için zaman kaydı yoktur. Allah zamana mahkûm değildir. O’nun ilmi yaşanmış, yaşanacak bütün zaman ve mekânları kuşatır. Yüce Allah anne rahmine düşecek olan herhangi birimizin hayatını, ne yapacağımızı zamana ihtiyaç duymadan bildiği için de buna uygun olarak takdir etmiştir. Daha anlaşılır bir ifadeyle; yapacağımızı, biz yapmadan önce yazmıştır. İşte Yüce Allah’ın sonsuz ilmiyle, ne yapacağımızı bilmesi ve bizim de hayata geldiğimizde bunları birebir yaşamamıza “Kader veya alın yazısı” diyoruz. Biz kaderde -geleceğimizde- tek söz sahibi olanın Yüce Allah olduğuna iman ederiz. Bize rağmen -bütün tedbirlerimize rağmen- önümüze gelecek bir şeyden dolayı razı olmak da isyan etmemek de kadere imanın içindedir. Bizler helal ve haram, iyilik ve kötülük, günah ve sevap konularında eylemlerimizden tam sorumluyuz. Bu noktalarda Rabbimiz bizi özgür kılmış ve özgür irademizle yapacaklarımızı yazmıştır. Zaten kaderimizin bu ayrıntılarından sorumluyuz. Ama boyumuz bosumuz, gözümüzün rengi gibi, helal ve haram gibi, iyilik ve kötülük gibi konuların dışındaki özelliklerimizden sorumlu değiliz. Elbette bu da bizim kaderimizdir ama sorumluluk dışındaki daire ile ilgilidir. “Kadere iman eder, kederden emin olur” denmiştir. Elbette böyledir. Çünkü kaderi bütün detayıyla bilmek, kuşatmak mümkün değildir. Bilmediğimiz binlerce hikmet olabilir. İnsanın sınırlı bilgi sahibi olduğu, gelecek hakkında tahminin ötesinde bilgisinin olamayacağını, Yüce Allah’ın her şeyi bilen olduğunu (Teğabun, 11) bilmek zorundayız. Onun için herhangi bir olaya isyan etmeden önce, kaderi suçlamadan önce kendimize dönmeliyiz. Kendimizi sorgulamalıyız. İşte İslam’ın öngördüğü “tevekkül” bütün bu unsurları yerine getirdikten sonra oluşacak tevekküldür. Yoksa kişi maddi ve manevi tedbirleri olmadan tevekkül ederse, bu tevekkülden de sorgulanacaktır.