İslam Tarihinde Kadın ve İlim (2)
Hanımların en rağbet ettikleri ilim ise hadis olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani birçok büyük muhaddisin hocası olan hanım muhaddis görmekteyiz. Bunlar arasında, ilmiyle mümin hanımların prototipi olan Aişe annemizin ismini taşıyan birçok hanım vardır: 9/15. asırda yaşamış Aişe bint Ali, Aişe bint Muhammed, Aişe bint Acma, Aişe bint Emetü’l-Hâlık bunlara örnek olarak verilebilir.
Burada hatırlatalım ki bu hanımların hepsi ünlü âlim Suyutî’nin hocaları arasındadırlar. Suyuti’nin hocaları arasında Ümmü’l-baha Fâtıma ve Latife gibi hanımlar da vardır. Muhaddis hanımlar arasında Fâtıma bint Süleyman (ö. 708/1308), ilimle daha çok uğraşabilmek uğruna bekâr bir hayatı seçmesi ve servetiyle birkaç medrese ve tekke yaptırmasıyla bize çok farklı bir portre sunar.
Ünlülere hocalık etmiş diğer hanımlar arasında Fahrun-Nisa bint Rüstem (ünlü İbn Arabi’nin [ö. 638/1240] hocaları arasında) ve Fâtıma bint Ahmed (ünlü âlim İbn Hacer’in [ö.852/1449] ashabı/ilim arkadaşı) gibi hanımları saymak gerekir.. Sittü’l-Fukaha (ö. 726/1326) gibi hadisleri Rasulullah’a dek isnadlarıyla ezbere bilen ve yaşlı olduğu için “âli/kısa isnad” sahibi birçok hanım vardır. Bu hanımdan, hadis yanında fıkıh ilmini ilgilendiren pekçok rivayet derlenmiştir. Kütübü Sitte’nin bir parçası olan İbn Mace’nin Sünen’i ile bazı hadis kitapları ondan dinlenmiştir. Hadis yanında fıkıhla da iştiğal etmiş hanımlara bir diğer örnek Fâtıma bint Sa’d el-Hayr’dır (ö.600/1203).
Fıkıh ilminde temeyyüz etmiş fetvâ ehli hanım âlimlere örnek olarak, Uhtü’l-Müzeni’yi verebiliriz. Bu hanım, İmam Şafii’nin ilim meclislerinde hazır olmuştu ve “madenlerin zekatı gibi bazı konularda tek ondan görüş rivayet eden tek kişi” ve Şafii âlimi olarak bilinirdi. VI/XII. Asırda yaşamış olan Fâtıma el-Fâkihe (Fâtıma bint Alaeddin es-Semerkandî) diğer bir örnektir.
Bu fakih hanım babası Alaeddin es-Semerkandî ve kocası Alaeddin Kâsânî ile birlikte fetva verirler, fetvaları güzel hattıyla o imzalar ve mühürlerdi, babasıyla kocası “şâhid” olarak imzalarını atarlardı. Babasının Tuhfetü’l-Fukahâ adlı eserini ezbere bilen bu hanım, zamanında revaçta olan diğer ilim ve hat gibi sanat dallarında da temeyyüz etmişti. Kendisinin hadis ve fıkıhla ilgili bazı kitapları olduğu kaydedilmesine rağmen, ne yazık ki hiçbirinin adı ve kendisi günümüze dek gelmemiştir.
Diğer ilim ve sanat ehli hanımlar arasında, Şehde el-Kâtibe (ö. 574/1178, hattat ve âli/kısa isnadlarıyla bilindiği için birçok kişinin hadis almada kendisini tercih ettiği hanım muhaddis), Sefra bint Yakub (ö. 745/1344, 90 yaşına dek yaşamış bir muhaddis. Cüz-i Ebi’l-Kâsım el-Kufi’yi dedesi ve kardeşinden dinledikten sonra bu kitabı okutmuş/ders vermiştir), Kerime bint Abdülvehhab (ö. 712/1313) ve öğrencisi Sittü’l-Kudat, Sittü’l-Kureyş (ö. 9/15. asır) gibi hanımları sayabiliriz.
Kadınlar tarafından yazılmış birçok eser vardır. Hatta günümüz Türkiye’sinde bu eserleri ihtiva eden özel bir kütüphane bile vardır: İstanbul Kadın eserleri Kütüphanesi. Modern çağ öncesi döneme ait kadın eserlerin ise az olduğunu görüyoruz. Hatta bazı ilim dallarında hiç denecek kadar azdır. Mesela tasavvufu ele alırsak, birçok sufi hanım yetişmesine arğmen, eser sahibi sufi hanım olarak, Herevî’nin (ö.481/1088) Menâzilu’s-Sâirîn’ini “eI-İşârât el-hafiyye fî menâzili’l-aliyye” adıyla şerheden Aişe bint Yûsuf ed-Dimeşkiyye’den (ö. ?) başka bir mutasavvıf yoktur.
Bu dönemlerde yaşamış hanımlara ait eserlerin az oluşu veya zamanımıza kadar gelemeyişi matbaanın olmadığı dönemler için “fazla istinsah edilememeleri”, var olan nüshaların da şu veya vu şekilde yok olmasıyla açıklanabilecekken, matbbaa çıktıktan sonra, artık sadece “geleneğin direnmesi” olarak görülebilir. Mesela, şiir ve edebiyatta öne çıkan birçok hanım arasında ismi zikre değer olan Fıtnat Hanım için Mehmet Zihni Efendi’nin “zamanımız şairlerinden” diye tanıttıktan sonra şöyle demesi çok ilginçtir: “Kadınlara ait eserlerin basılıp çoğaltılması henüz alışılmadığındanmıdır nedir, eserlerinin henüz basılmış olmaması, marifet ehlince teessüf sebebi olmaya layıktır.”
Günümüzde yazıp çizen, okuyup konuşan ve eserleri basılan hanımların sayısının hergeçen gün arttığı bilinmektedir. Bu, toplumun ilim seviyesinin yükselişini gösteren güzel bir gelişmedir; ancak “âlim” sıfatına layık erkek ve kadın sayısının hala çok düşük olduğunu düşünerek çok ama daha çok çalışmak gerektiğine kaniyim.