İSLAM KARDEŞLİĞİ…
Varlıklar içerisinde en seçkin yeri olan, insandır. İnsanın gerek fiziki ve gerekse ruhi yönden en güzel şekilde yaratılması, başta akıl olmak üzere sayısız nimetler verilmesi, insanın üstünlüğünü ve Allah katındaki değerini göstermektedir.
Öyle ise, en güzel ve en değerli varlık olan insanoğlu, bu değerini birbirine olan sevgisiyle gösterecektir.
Yaratıcımız, bizleri değer vererek yarattığı için bizler bu kıymetin farkında olmalı ve İlah-i rızayı kazanmak için birbirimizi sevmeliyiz.
Hepimizi yaratan aynı olduğuna göre, yaratılan her insan sevgi ve hoşgörüye layıktır. Yunus’un deyişiyle, “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” anlayışı, dinimizin insan sevgisine vermiş olduğu değerin çok güzel bir ifade şeklidir.
İnananların birbirini sevmeleri, gerçek manada iman edip etmemeleri ile çok yakından ilgilidir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” buyurarak, insan sevgisi ile iman arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir.
Asrı Saadet’ten şu tablo, insana duyulan sevgiyi göstermek bakımından çok önemlidir: Bir savaş sırasında birkaç müşrik çocuğu kargaşada ölmüşler. Efendimiz (s.a.s.) bunu duyunca çok üzülmüş. Kendisine, bunların müşrik çocukları olduğu söylenince Efendimiz; “Bu çocuklar müşrik çocukları da olsalar insandır. Her can fıtrata göre yaratılmıştır.” diyerek, insan sevmenin ne anlama geldiğini anlatmıştır.
Hoşgörü, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in davranışlarında önemli bir ilke olmuş ve bu ilkenin temelini de, “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin.” prensibi oluşturmuştur.
Asırlar öncesinden günümüze ışık tutan gönüller sultanı Mevlana da bütün insanlara kucak açmış ve “Gel! Her ne olursan ol, yine gel!” sözleriyle insanlığı kardeşlik ve sevgiye davet etmiş ve böylece, özümsediği dinin ruhunu herkese anlatmaya çalışmıştır.
Hoşgörü, toplumsal barış ve uzlaşmaya, karşılıklı anlayış, saygı ve sevgiye dayalı, kavga ve kaygıdan uzak, huzurlu bir toplum oluşmasına yardımcı olur.
Zira böyle bir toplum oluşturmak dinimizin başta gelen hedeflerinden birisidir.
Anlamı barış, kardeşlik ve hoşgörü olan bir dinin temsilcileri olarak bu prensipleri hayatımızda öncelikle bizler yaşamaya gayret edelim.
İman ve İslam’ı bir bütün olarak kabul edersek, karşımıza İslam kardeşliği çıkmaktadır.
Şöyle ki; İslam dininde kardeşlik bütünüyle itikat dediğimiz iman temeline dayanmaktadır
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”
Buna göre yeryüzünün neresinde olurlarsa olsunlar, hangi dilde konuşuyorlarsa konuşsunlar, bütün mü’minler kelimenin tam anlamıyla birbirlerinin kardeşleridirler.
İslam’da kardeş olmak, sevinçte ve kederde beraber olmak demektir.
Bunun çok açık bir örneği, sahabe hayatında canlı olarak yaşanmıştır:
Şöyle ki: Peygamber (s.a.s.) Efendimiz Mekke’den hicret edip Medine’ye yerleştikten sonra, Medine’ye gelen Muhacir’lerle Ensâr arasında İslam kardeşliğini ilan etmiştir. Öyle bir kardeşlik ki, Medine’deki sâhâbiler bazı mallarını muhacir kardeşleriyle paylaşmışlardır.
İslam kardeşliği, bütün unsurları ve zerreleri birbirine bağlı bir vücüt gibidir. Vücudun herhangi bir âzâsı rahatsız olduğu zaman nasıl ki bütün vücut aynı rahatsızlığı duyuyorsa, dünyanın neresinde olursa olsun bir mü’minin çektiği acıyı, duyduğu ızdırâbı diğer mü’min kardeşleri de derinden hisseder.
Sonuç olarak, dinin merkezinde imanın bulunması şarttır. Ve dînî hayatın bütün yönleri bu merkeze göre ayarlanmalıdır. Zaten Îlahi mesajın gayesi de gerçek müslümanları bu merkezin etrafında toplamaktır.