İran
Osmanlı devletini güçlü kılan iki temel unsur vardır; bunlardtan birisi tecrübe diğeri akıldır.
Osmanlı uygumasında (İslami mümkün olduğu kadar iyi anlamaya çalıştığını düşünerek ifade ediyoruz) İran'a karşı daima dikkatli olunmuştur.
Türkiye kültürü olarak Osmanlı Türk devletinin devamıdır. "Sünnilik ve şiilik" ifade edilmeden de devletlerarasında dostluklar kurulabilir. Nitekim Türkiye Avpupa birliğine girmek istiyor.
Bunu yaparken İslamiyetten vaz mı geçiyor? Hayır. Öyleyse İran ile "yakınlaşma" hususunda bu kadar takla atmaya ne gerek var?...
İran bizim dostumuz olmaya çalışıyor görünebilir. Mezhep elbette din değildir. Ama dini yaşamak için ihmal edilmeyecek kadar ehemdir.
Türkiye'yi idare edenlerin daha dikkatli konuşması beklenir. Beş altı sene öncesine kadar İran bütün dünya tarafından tecrit edilmişti. Türkiye sahip çıktı. olması gereken böyleydi bence.....
Ama gördük ki, suriye'de katliam yapanların arkasında iran var. Türkiye'de PKK'nın arkasında İran var. Bunu görmek gerekir ve "yakınlık" gösterirken takla atmaya gerek yok.
Unutmayalım; Türk Milleti Sadece Müslüman Değildir, Aynı Zamanda İslamı Temsil Etmiş Kahraman Bir Millettir.
…
EHL-İ SÜNNET
İran Türkiye'ye yaklaşıyor.
56 İslam ülkesinin dahil olduğu İslam İşbirliği zirvesi İstanbul'da yapıldı.
İran Türkiye'ye yaklaştı diye Türkiye duruşunu bozmamalıdır.
İran bugün yaklaşır yarın uzaklaşır.
"Sünni değiliz vs" şeklinde İran'ın rotasına girmeye gerek yoktur.
Her müslüman ehli-sünnettir.
Ehl-i sünnet olmak esastır. Şia veya başka bir şey olmak istisnadır ve sonradan çıkmadır.
Türk milleti bin yıldır İslam'ın en sağlam temsilcisi mevkiindedir.
Tekrar Bütün Ümitlerin İstanbul Merkezli Anadolu Türklüğüne Yöneldiği Şu Günlerde İslam'ın Sağlam Kalesi Olan Ehl-İ Sünnet Mevkiinden Asla Taviz Verilmemelidir.
Unutulmamalıdır Ki, Türk Milleti Sadece Müslüman Değil Aynı Zamanda İslamın Şerefli Bir Temsilcisidir.
…
“NEŞE”…
1930’lu ve 1940’lı yıllarda şöyle bir reklam vardı;
Ankara Orman Çiftliğindeki fabrika milli sermaye ile kurulmuştur. Hakiki bira lezzetini Ankara birası’nda bulabilirsiniz. Çünkü hem neşe verir ve hem de vücudu besler”..
Reklamı gördünüz mü?
2016’dayız.
Türkiye’yi dünyaya jurnal edenler bu bira ile beslenmişti anlaşılan.
Bira fabrikası “milli sermaye” ile kurulmuş.
Demek vatandaş, vergisini verirken “bira fabrikası” kurun diye vermiş öyle mi?
Ankara birası üstelik hem vücuda “neşe” veriyormuş….
Alkolik bir millet yapamadınız ya.
Ona yanarım.
Türk Milleti Müslümandır Ve Müslüman Kalacaktır.
Mazide Türk Milleti Türklük Ve İslam Âleminin Reisiydi.
İstikbalde De Öyle Olacaktır.
…
GENÇLİK
Üniversite gençliğinin kafası karışık.
Zihinleri allak bullak.
Mesela bir kız öğrenci diyor ki, "ben ateistim ama aynı zamanda Müslümanım".
Aynı öğrenci "ben laikim ve aynı zamanda Müslümanım. Bizim memlekette Müslümanların mezarlarıyla Hristiyanların mezarları yan yanadır. Bunda ne sakınca var?".
Bu sözlerin sahibi üniversite öğrencisi..
Üstelik mesture......
Bir başka kız öğrenci facesine Nazım Hikmet'in ölüsünün fotoğrafını taşımış. Bu fotoğrafta Nazım'ın karısı veya sevgilisi her neyse Vera'nın Nazım'a bakışını resmetmiş. Resmin altında şöyle bir ibare var; "Vera'nın Nazım'a son bakışı".....
Bu öğrenciye sormak lazım. Sen sevgili peygamberimizin son nefesini verirken elinde ne olduğunu biliyor musun?
Bileceğini sanmıyorum. Sevgili peygamberimizin son nefesini verirken elinde misvak vardı.
Misvak temizliğin sembolüdür.
Temizlik, örnek insan olmanın göstergesidir.
Nazım Hikmet hayranı olan bu öğrenci mestureli.
Yani başörtülü.
Kendi peygamberini tanımayan, kendi kültürünü tanımayan ve baştan aşağı ukalalık kokan bir karakterden ne beklenir ki?
Türk milletine mensup olmanın ne demek olduğunu bilemeyen bir zihniyet kendi kültürüne küfredenleri takdis eder bunun gibi.
Yazık, çok yazık...
Şair mi tanımak istiyorsun.
İşte Abdurrahim Karakoç.
Necip Fazıl Kısakürek'i oku.
Türkçe'yi nasıl kullanmış öğren.
Şuurlu bir insan önce kendini ve kendine ait olanları tanımalıdır.