İnsan mektebi ve kitlesel eğitim
Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü eğitim sisteminin bütününü kuşatan, tüm değişkenlere iyileştirici/geliştirici mudahelelerde bulunan bir projeye imza attı. Nurettin Topçu ustadın ‘İnsan Mektebi’ olarak kodladığı ideallerini geniş bir akademisyen ve öğretmen kadrosu bir projeye dönüştürmüş. Eğitim sisteminin bütününü kuşatan çok nitelikli bir projeye imza atan ‘İnsan Mektebi’ proje ekibini ve hususende İl Milli Eğitim Müdürümüz Seyit Ali Büyük Bey'i tebrik ediyorum.
‘İnsan Mektebi’ projesi kapsamında eğitimcileri, akademisyenleri, kanaat önderlerini ve öğretmenleri biraraya getiren programlar düzenleniyor. İzleme şansını yakaladığım bazı programların niteliği doktora dersi düzeyinde bir içeriğe, kaliteye sahip.
Geçen hafta içerisinde Kulu İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet Çağlayan'ın daveti ile ‘Kimliğini Arayan Okul’ teması çerçevesinde Kulu ilçemizde görev yapan öğretmenlerimizle bir söyleşi gerçekleştirdik. İlçemizin çok genç, bir o kadar da nitelikli bir öğretim kadrosu var. Bir şey yapabilmek için canhıraş gayretin içerisindeki öğretmenlerimizin, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet Çağlayan etrafında kenetlenmiş olduğunu gördüm. Böyle bir kadroya sahip olduğu için Kulu ilçemizin çok şanslı olduğunu söylemem bir hakkın teslimi açısından mecburiyettir.
Okul, okumaktan neşet ettiğimiz bir kelime. Her türlü eğitim-öğretim faaliyetini yürütüldüğü yer, fiziki mekan bağlamında da kullanıyoruz, öğrenci ve öğretmenlerden oluşan bütüne de yani bir topluluk ismi olarak ta kullanıyoruz. ‘Okul’ kelimesini Biz 19. Yüzyıl sonlarından itibaren kullanmaya başlamışız. Evvelinde ‘Mektep’ diyoruz. Mektep’te okumak fiilinden türetilmiştir. Bununla birlikte halen kullandığımız ‘okul’ Fransızca ‘ekol’den dönüştürdüğümüz bir kelime. Ekol/okul bir bilim dalında, bir sanat dalında kendine has usul ve yöntem ile öğretim tarzı, öğretim uslubuna verilen bir isimdir. Nevi şahsına münhasırdır, özgündür, biriciktir, kendisini farkettirir, Kimlik gibi.
Geleneksel eğitim kurumlarımız 18. Yüzyıldan itibaren can çekişmekte idi. 19. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren de kitlesel eğitimin sayılarının cezbesine meftun olan toplum ve onun örgütlenmiş formu devlet, geleneksel eğitim kurumlarını tasfiye ederek hakikatın, çağdaşlığın öğretileceği mekan olarak okulu kabul ettirdi. Yöntem, usul olarak kitlesel eğitimi benimseyen Okul, kendine has tarzını, ayırt edici vasfını yani kimliğini de böylece kaybetti.
Rabbimizin parmak izinde bile her birimizi farklı yaratarak insanın biricikliğini, özgünlüğünü, özgürlüğünü belirgin hale getirir iken, aynı insanın eğitim gördüğü okulda kendine has bir özgünlüğünü, biricikliğini, özgürlüğünü yok saymak mümkün mü?
Kitlesel eğitimin çelişkisi buradadır. Bir tarafta insanın, insan öğrenmesinin özgünlüğü, biricikliği, bireysel farklılıkların belirleyici olması, diğer taraftan kitlesel eğitimin standartize süreçleri…
Herhangi bir çerçevede tasnif edilmiş bir sınıfta standart öğretim programının standart bir sürede, standart bir yöntem ile verilmesi…
İnsan fıtratına ne kadar aykırı, değil mi?..
150 yıllık bir ömür sonrasında, kendisini var eden ekonominin ‘endüstri 4.0’ yapısal dönüşümü ile kitlesel eğitim can çekişmekte. Kitlesel eğitimi tek model/usul olarak benimseyen okul da tabi bir arayış içinde.
Kitlesel eğitim yalnız bizde değil batıda da büyük krizde.
Teknolojinin, Kitlesel eğitimi nasıl etkileyeceği hususu da bir diğer fay hattı. Bir yanda yüksek teknolojiye dayalı sınıflar/okullar, diğer yandan teknolojinin kalbi silikon vadisinde hiçbir teknolojik aracı sınıfa/okula sokmayan, elitlerin eğitim gördüğü sınıflar/okullar.
Kitlesel eğitimin krizi;
Devam edecek…