İLİM ADAMI ve FiLOZOF OLMAK İÇİN ZÜHD GEREKİYORSA, ZÜHD NEDİR?-I
Geçen haftalardaki yazılarımızda ilim adamının zühdünden bahsetmiştik ve onun kendisine özgü bir zühdü olması gerektiğini söylemiştik. Şemseddin eş-Şehrezuri de Nüzhetü’l-ervâh adlı kitabında incelediği bütün filozof ve ilim adamlarının ortak özelliğinin “zühd sahibi, zahid olmak” olduğunu söyler. Öyleyse, bu konuyu bir-iki seri halinde açmak belki yerinde olur.
Zühd kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de “isteksiz olma” manasına gelmekte ve sadece bir defa geçmektedir. O da Hz. Yusuf’u kuyudan çıkardıktan sonra onu almakta isteksiz davranan alıcıların tutumuyla ilgili olup (Yusuf, 12/20) konumuzla doğrudan ilgisi yoktur. Ancak içerik olarak, dünyanın değersiz olduğunu ifade ve işar eden birçok âyet vardır. Bunlar arasında:
“De ki dünya metâı azdır. Ve âhiret, sakınanlar için daha hayırlıdır” (Nisa 4/77), “Bilin ki dünya hayatı oyun, eğlence, süs, mal ve çocuk çokluğunda övünmekten ibârettir” (Hadid 57/20) gibi âyetleri zikredebiliriz.
Konuya zühdün ne olduğunu anlamamıza yarayacak hadîslerle devam etmek yerinde olacaktır.
“Dünyada zâhidlik, helâli harâm kılmak ve mali zayi etmek (kullanmamak) değil, Allah’ın elindekinin, sana, senin elindekinden daha sağlam gelmesidir (Allah’ın elindekine daha çok güvenmen, dünyaya bel bağlamamandır). (İbn Mâce, Zühd, 1)
“Dünyada garip ya da yolunu kaybetmiş biri gibi ol.” (Buhârî, Rikâk, 3. )
“Dünya (sevgisinden) uzaklaşırsan Allah seni sever, İnsanların elindekinden uzaklaşırsan (tamah etmez, kavgasına girişmezsen) insanlar seni sever.” (İbn Mâce, Zühd, 1)
“Allah’tan korkan için zengin olmakta bir beis yoktur. Ve sadaka vermek ve sıhhat, Allah’tan korkan için, zenginlikten de hayırlıdır.” (İbn Mâce, Ticaret, 1)
Zühd, bir müridin çıkacağı basamaklardan, yani makamlardan ilkidir. Sûfîlere göre, dünya Allah’ın indinde çok küçük bir metâdır ve ondan kaçınmakla bile büyük bir şey yapılmış olunmaz. Dünya oyun ve eğlenceden ibârettir. Oyun ve eğlenceyle aldananlar da çocuklardır. Bu konuda Gazzâlî de şöyle diyor: “Zühd, malı kaybetmek, ondan tamamen uzak durmak değil, kalbin ondan fâriğ olması, kalbde mal sevgisinin bulunmamasıdır.” (Gazzâlî, İhyâ’, I, 21 ) Zîrâ insana bütün günahları işleten, helâl-harâm demeden mal, mülk biriktirmeye itecek bir mal sevgisidir. Rasûlullah ve ashâbının hayatında böyle bir sevgi yoktu. Evet, hadîste de buyurulduğu üzere mal, hayırdır ve hayırdan başkasını getirmez. (Bkz. Buhârî, Rikâk, 7.)
Daha anlaşılır bir anlatımla zühd, kalbden dünya sevgisini çıkararak dünyaya karşı isteksiz ve gönülsüz olmak demektir. Aslında insanların çoğu dünyaya karşı isteksiz ve arzusuz değildir; aksine, Mevlânâ’nın dediği gibi ne yazık ki: “Allah’ın İsm-i A’zamı paradır; çünkü onun açamayacağı kapı yoktur” (Eflâkî, Menâkibu’l-ârifîn, II, 149-150). Tasavvuf “her matlub mâbuddur/her arzulanan şey, tapılan şeydir” anlayışından hareketle insanın kalbini, “mâ-sivâ”dan (O’nun/Allah’ın dışındaki her şeyden) arındırmayı hedefler. Allah’tan başkasını istemeyenler, yokluk ve acıdan kurtulmak için değil, daimî varlık bulmak için dünyayı terketmişlerdir. Bütün ilahî kitaplar da insanı muhalled/dâimî mülke çağırır: Dünyanın mülkleri zühdle; âhiretin mülkü ise Allah’a yakın olmakla elde edilir.