Hoşça Bak Zatına
"Marifet sende hüner sende hakikat sende
Nazar etsen yer ü gök düzah u cennet sende
Arş u kürsi ü melek sendedir elbet sende
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"
"Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın.”
Şeyh Galip in bu sözleri aslında Hazret-i Ali efendimizin "İnsanoğlu, kâinatın bir özetidir" sözlerinin açıklaması gibidir. Bizler kainatın en seçkin kısmı, yaratılmışların en üstünüyüz. Bunun için kendimizi küçük görme hakkına sahip değiliz. Madem ki bu dünyaya gönderildik bir maksad hasıl olmuş, bir murad üzerine yaratılmışız demektir.
Peki insanın en şerefli mahluk olduğunu nasıl anlarız diye soracak olursak cevabını İmam Gazali hazretleri şu örnekle açıklar :
"Atın eşekten daha üstün olduğu malumdur. Zira eşek yük taşıması için, at ise savaşta ve cihadda üzerindeki süvarinin istediği tarafa koşması ve yönelmesi için yaratılmıştır. Bununla birlikte ata eşek gibi yük taşıma gücü de verilmiştir. Bu haliyle ona eşeğe verilmemiş bir üstünlük de bahşedilmiştir. Eğer at, kendi üstünlüğünü kullanmazsa, sırtına bir semer atarlar ve eşekle aynı dereceye düşer. Bu da onun perişanlığı ve noksanlığı olur."
Evet, biz yaratılmışların içindeki en şerefli varlıklarız, ancak bizi şerefli kılan yaratılış gayemizdir, yani kulluk etmektir.
Zâriyat süresi 56. ayet-i kerimede Cenab-ı Hak "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” buyuruyor.
Rabbimiz bizi yaratıp, bize gayesini bildiriyor ve yolu gösteriyor. Yani kullarını başıboş olarak değil sorumluluklarla birlikte yaratıyor.Tercihi de irademize bırakıyor.
Dolayısıyla bulunduğumuz mertebenin hakkını verebilmek de, kendimizi aşağıya çekmek de bizim elimizdedir.
Bunun için önce kendimizi bilmeli tanımalıyız ki Rabbimizi bilelim. Rabbimizi bilelim ki yaratılış gayemizi yerine getirebilelim.
Sokrates birgün öğrencilerine:
"İnsan nedir?" diye sorar . Öğrencileri: "Onu bilmeyecek ne var? İnsan; iki ayaklı, tüysüz bir yaratıktır." derler.
Ertesi gün, pazar yerine tüyleri yolunmuş bir horozla gelen Sokrates, canlı hayvanı göstererek sorusunu yineler:
"Yani böyle bir şey midir insan dediğiniz?"
Yani Allah'ın kendi ruhundan üfürdüğü, yaratılmışların en üstünü kıldığı, akıl ve irade verdiği insan böyle birşey mi? Etten, kemikten ibaret mi?
Biz kendimizi kulluk üzerine tanımlarsak Allah'ı bulur, zillet üzere tanımlarsak da ziyan oluruz.
Öyleyse kul olduğumuzu, yaradılış gayemizin bu maksatla olduğunu unutmayalım. Ve şu ilahi buyruğu kendimize düstur edinelim:
"Ölünceye kadar Rabbine kulluk et."(Hicr/99)
Selametle...