Hindistan Camileri’ne Kubbeleri ve Minareleri Türklerin Hediyesidir
Türkler, yaklaşık beş asır hükmettikleri Hindistan coğrafyasına edebi ve mimārī olmak üzere birçok kültürel hediye etmişlerdir. Bu eserler arasında Hindistan camilerin kubbeleri ve minareleri de yer almaktadır. Türklerin Hindist’ı ele geçirmesinden önce hint mimārī eserleri, sanat şekilleri İran, Hindu ve Budist stilleri etkisi altında kalmıştır.
Türk-Müslümanların Hindistan’a gelmesinden evvel hint mimārī stili daha çok süslü püslü heykel ve yapılardan ibaretti. Hālā Hindulara ait mabet, tapınak ve Girja Ghar ( ibadet edilecek bir yer ) duvarlarında sıklıkla çırılçıplak insan figürleri, Tanrıların, İlāhların heykelleri görmek mümküdür.
-Türklerin Hindistan'a getirdiği sanat daha çok İslamî özellikler taşımaktadır. Türk- Müslüman mimarisinde gösterişsiz düz duvarlar yapıldı, heykel veya insan figürleri hiç kullanılmadı, kale duvarlarının dört köşesinde bulunan toparlak kuleler minare olarak kullanıldı ve Türklerin yönetimi döneminde Hindistan’da yarım küre şeklinde kubbeler de görülmeye başlandı. Ve küçük kubbelerin sıra sıra dizilmesi Hind-Türk eserlerinde de yer almıştır. Diğer bir mimārī özellik kemerlerdir. Tahta kalıplara dökülen kemer, Buddhizmin Hindistan'dan çıkmasından sonra Hindistan'da görülmemiştir, Türk döneminde ise tekrar görülmektedir (alıntı).
Türk-Hint İmparatorluğunda camiiler, köprüler, demir yolları, caddeler, sokaklar ve şehiler her açıdan düzenli bir hale getirilmiştir. Ayrıca Türk- Hint İmparatorluğu, muhteşem ve inanılmaz mimārī eserlerle Hindistan’ı zenginleştirmekte de bir adım ileriye gitmişler. Mimārī eserlerin hepsini bir kitap hacimine ulaşacağı için yazıda sadece örnek olarak Kutb Minar’ın ismini veriyoruz. Hindistan'daki Türk-Müslüman egemenliğinin soylu anıtlarından biridir Kutb Minar. Ve Orta Çağın ünlü gezgin ve yorumcusu İbn Batuta Kutb Minar için "diğer İslâm topraklarında bir benzeri bulunmayan dünyanın harikalarından biri" diye söz eder.
Türk-Hint İmparatorluğu sadece mimārlıkta kalmadı büyük dini alimleri yetiştirdi -şimdi aklıma gelen İmamı Rabbani, Hüccetüllahi’l Baliğa yazarı Şah Veliyullah Dehlevi, Müslümanların Gerilmesiyle Dünya Neler Kaybetti yazarı Mevlana Ebu’l Hasan Nedvi- gibi büyük alimlerleri yetiştirip dinimizi, kültürümüzü bakı kılmaya sebep oldu.
Hindistan bilindiği gibi çok çeşitli inanışlara sahip olan insanların yaşadığı coğrafyasıdır. Uzun zamandır farklı din ü mezhep ve inançlara sahip olan insanlarla beraber yaşadığımız için dışarıdan Hindistan’a bakan birisi Hindistan’ı yalnız Hinduların yağadığı bir coğrafyası olarak görebilir ve ne yazık ki türist olarak giden gruplar üç dört gün Hindistan’ı gezip dönerken blog yazar ve başlıklar şöyle koyar Hindistan’a gidersem ne yerim ne içerim? İnekler tapıyorlar mı? Ulaşım kolay mı ? Nakit para taşırsam çalınır mı? Pazarlık yapmak şart mı ? Sokaklar pis mi ? vb.
Halbuki Hindistan’a gelip Türklerin Hindistan’a bıraktığı mimārī ve edebi eserleri üzerinde bir şeyler kaleme alınmalı ki; hala yüzlerce okumaya değer ve her yerde kolay kolay bulunmayan üzerine hiçbir çalışma yapılmamış eserler bulunmaktadır. Ama ne yazık ki böyle bir niyetle giden olmuyor.
Türk-Hint tarihi birbirinden hiçbir zaman koparılmaz bilenler bilir ki 1. Dünya Savaşında İngilizler, Osmanlı topraklarına saldırınca Hintli Müslümanlar büyük tekpki gösterdiler. Osmanlı Devleti’ne yardım için Cinnah ve Gandhi’nin “Hilafet hareketi” şeklinde yardımları geldi Kurtuluş Savaşına destek vermek için aralarında para toplayıp Türkiye’ye gönderdiler. Neden Gandhi bile Türkiye’ye yardımda bulundu diye sorarsanız o zaman yukarıda bahsettiğimiz tarihi bileceksiniz. Türk hükümranların Hindistan’a bağışladığı öyle sayısız ve inanılmaz yatırımmları vardır ki borç olarak düşünürsek hiçbir zaman ödeyemeyiz lakin bir kardeşin kardeşine yaptığı herhangi bir yardım borç sayılmaz.