HDP’nin Barajla İmtihanı…
HDP, bilindiği üzere seçimlere parti olarak girme kararı aldı… Daha önceki seçimlerde, bağımsız adaylarla girmek suretiyle baraj engeli aşılıyordu… Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın aldığı %9.76’lık oy oranı, yaklaşan 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararından etkili oldu…
HDP’nin en büyük yanlışlarından biri ise burada başlıyor, zira cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan oy oranı, Selahattin Demirtaş’ın şahsına verilen oylardan ziyade, CHP-MHP başta olmak üzere toplamda 13 partinin desteklediği çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına oluşan tepkilerin bir tezahürüydü… Zaten Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmel Beyin aldığı oy oranı, kendisini destekleyen 13 partinin oy oranından daha düşük çıkması, Demirtaş’a giden oyların tepki oyları olduğunu doğrular nitelikteydi…
HDP, 7 Haziran seçimlerine ‘’Türkiye partisi’’ olma iddiasıyla yola çıktı… Lakin son günlerde HDP’den duymaya başladığımız söylemler bir takım kafa karışıklığının yaşanmasına neden oldu… Öncelikle Papa’nın ‘’Ermeni Soykırımı’’ üzerine sarf ettiği sözlere destek vermesi ve ‘’Ermeni soykırımını’’ tanıyacaklarını seçim bildirgesine koyması, anlaşılabilir bir durumun çok ötesindeydi… Ermeni zulmünü en yakından yaşayan Kürt halkının güya temsilcisini olduğunu söyleyen kişi, o dönem Kürt halkının yaşadığı sıkıntılardan değil, Ermeni soykırımını tanımaktan bahsediyordu… Ayrıca Ekrem Dumanlı’nın Diyarbakır’daki arka kapı ziyareti, bir zamanlar KCK davalarında plastik kelepçelerle sıralanmış belediye çalışanları dolayısıyla cemaate ateş püsküren HDP’nin çelişkilerini gün yüzüne çıkarıyordu… Yani HDP, gerek Ermeni meselesinde aldığı tavır gerekse de cemaat ile olan ilişkilerinde adeta bir Stockholm Sendromu yaşadığı izlenimi veriyordu…
HDP’nin bu tartışmaların ardından, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve zorunlu din derslerini kaldıracağını vaat etmesi, ayrı bir şaşkınlığa vesile oldu… Zira HDP, her ne kadar seküler bir çizgide olsa da, tabandaki bir kısım mütedeyyin Kürt halkı, aidiyet hissiyle destek veriyordu, lakin bu söylemler seçmenin bu desteğinin sorgulanmasına yol açacaktır…
Selahattin Demirtaş’ın 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda Taksim Meydanı’nın gösterilere kapatılmasına tepki olarak Taksim Meydanıyla Kâbe’yi ve Kudüs’ü karşılaştırması, benzetmeye çalışması ve Kudüs’ü Musevilerle özdeşleştirmesi; Müslüman halka karşı 2 defa hakaret anlamına geliyordu… Birinci olarak; Kâbe, başka bir yapıyla kıyaslanıp değersizleştirilemezdi ve ikinci olarak da etrafı bereketli kılınan; Beytül Makdis’e ev sahipliği yapan Kudüs, Müslümanların ilk kıblesiydi ve Miraç’ın başlangıç noktasıydı yani Müslümanların kutsal saydıkları Kâbe ve Mescid-i Nebevi den sonra üçüncü mekân olma özelliğindeydi…
Çözüm sürecinin bittiğine yönelik açıklamalar ise çözüm sürecinin mimari olan Ak Parti’nin seçim çalışmalarında bu durumu kullanarak, sürecin ülkeye getirdiği bahar havasından dolayı özellikle doğu-güneydoğu bölgelerinde yüksek oy almasının önüne geçmeyi amaçladığı aşikârdır…
Van’da billboardlara asılan çeşmeden kan akan afişler, Ağrı Diyadin’de asker ile teröristler arasında 11 saat süren çatışmalardan sonra halkın büyük saygı duyduğu Genel Kurmay’ı mesnetsiz olarak suçlama ve küçük düşürme söylemleri , ‘’Türkiye partisi’’ olma iddiasında bulunan HDP’ye olan güveni zedeliyordu…
Baraja takılmaları durumunda ‘’sivil itaatsizlik’’ yönündeki açıklamaları ise HDP’nin demokrasiyi henüz içselleştiremediğini gösteriyordu…
HDP tüm bu tavır ve söylemleriyle ‘’Türkiye partisi’’ olmaktan ziyade marjinal bir görüntü arz ettiği görüşü kamuoyunda ağırlık kazanmaktadır… Seçimler öncesinde taban kitleye tamamen zıt, marjinal tavırların tereddütsüz sergileniyor olması, Erdoğan nefretiyle dolu olan medya ve iş çevresinin verdiği sınırsız desteğin bir şımarıklığı olarak görülmesi mümkündür…
Lakin bilinmelidir ki, yanlış hesap sandıktan döner, bu yöntemler HDP’nin barajı geçmesine yetmeyecektir…
Günün Hadis-i Şerif’i:
‘’Kişiye her duyduğunu söylemesi yalan olarak yeter’’ (Müslim5/5)