Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci HALEP BİTTİ

HALEP BİTTİ

Adı İbrahim; Halep doğumlu, daha düne kadar Halep’te ailesiyle yaşıyordu. Bugün memleketinden uzakta, garip, sürgün gibi, yabancı ve mahzun…

İbrahim, kardeşini tanımadığı bir memlekette tanımadığı bir şehirde eğitimi yarıda kalmasın diye okula yazdırmak uğraşında. Kardeşinin biri on bir diğeri on iki yaşında, babası henüz gelmiş Suriye’den, Halep’ten.

İbrahim’in babası tek kelime bilmiyor dilimizden, zira kardeşleri de öyle. Çocuklar etraflarına meraklı, üzgün ve ezik gözlerle bakıyorlar. Ezik diyorum çünkü başka nasıl bir ifade bulunur hallerine bilemiyorum. Hangi söz hangi eda onların içlerindeki örselenmiş duygulara merhem olur arayışındayım.

Sual ediyoruz hal hatırdan. İbrahim buluyor aramızı lakin ne benim dediğim onların kalbine dokunuyor ne onların dedikleri ben de cevap buluyor. İbrahim’in babası ezildikçe eziliyor sanki rahat olmasını, sakinleşmesini istiyorum olmuyor. Yarım bir dille birkaç kelam ediyorum, mutlu oluyor, seviniyor ben onun dilinde konuştukça.

Sohbet ilerleyince soruyorum; neden geldiniz? Cevapları hem çok kolay çok zor, kısaca kaçtık diyor, Esad zulüm diyor, babası gibi zulüm diyor. Halep diyorum ne halde? Susuyor bir müddet, farkındayım ağlıyor içten içe, çaresizlik, yıkılmışlık, yabancılık hepsi var. Yutkunuyor, düğümleniyor kelimeler belli. Araya oğlu İbrahim girecek oluyor o da beceremiyor. Türkçe İki kelime çıkıyor ağzından “Halep bitti. Öyle sade ve yalın söylüyor ki kendime, tarihime, varlığıma bir yer arıyorum duymamış olmak için.

Halep biter mi, bir şehir nasıl biter? Sokaklar, caddeler yıkılır da tarihi, anıları nasıl yok olur? Bitirdi işte bir şehri, kadim bir şehri, şehit vermiş bir şehri. Modern dünyanın eski köleleri bitirdi yekûnu ile bir şehri.

Yanı başımızda yok olup gidiyor koskoca bir ülke. Şehir şehir, sokak sokak bitiyor. Bir ceza da olabilir Melik’ten bir sınavda. Gücümüz var da kullanmıyorsak engel olmak için kaybeden olabiliriz. Gücümüz yok da güçlenmeye çalışmıyorsak da aynı neticedir. Lakin oyalanıyor, muhakeme etmiyor, savsaklıyorsak vah halimize.

İbrahim fark etti durumu uzun süre konuşmamamdan. Daldığım bu düşünce denizinden beni çıkardı, “takdir” dedi. El hak doğrusun dedim. İbrahim’e döndüm, Suriye’de ne iş yaptığını sordum, talebeydim dedi, son yılım kalmıştı, okuyabilseydim Bağdat üniversitesini bitirecek ve makine mühendisi olacaktım. Şimdi ne yapıyorsun diye sordum, bir fabrikada temizlikçilik yapıyorum dedi. Bu defa ben “takdir” dedim. Amenna deyince söz de bitti zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi