Evlerin Edebi
Kıymetli okurlarım geçen hafta size hayayı yazmıştım. Bu hafta edep hakkında bir hikaye yazacağım.
Yaşlı kadın usulca odasından çıktı. Salonda torunu ile gelininin sesleri geliyordu.
-Oğlum sofra hazır, çorbanızı koydum, haydi gelin de soğutmadan için dedi! Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk babaannesini görünce;
-Babaanneciğim gel beraber yiyelim dedi. Yaşlı kadın manidar bir şekilde iç çektikten sonra” Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz İnşallah” dedi. Evin gelini;
-Aman anneciğim eskidenmiş onlar! Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer dedi. Yaşlı kadın;
- Kızım nasıl insanların bir edebi varsa, evlerinde iffeti ve edebi vardır. Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı.
-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin edebi anlat bakalım, merak ettim dedi. Yaşlı kadın söze başladı;
- Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımızı uzatıp oturamazdık. Büyüklerimiz konuşurken söz hakkı vermedikçe söze dahil olamazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Asla babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık. Babamız gelir” besmele çeker,”Haydi Buyurun” derdi. Huzurla hepimiz yemeğe başlardık. Sonunda da sofra duasını kardeşlerimiz arasında her gün birimiz sıra ile okurduk. Hiç ailece yenen yemek, kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir yavrum! Torunu:
-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz ? babaanneciğim dedi.
-Hayır yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep baki kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musunuz ben depresyon lafını ilk defa burada duydum. Hatta köyümüzde bir tane akıldan mahrum biri vardı.”Deli ibram” derlerdi. Vallahi o bile o kadar mutlu idi ki anlatamam. Akşama kadar çocuklarla sokakta oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır “Aba acıktım, aba su ver” derdi. Hangi kapıyı çalsa boş çevrilmez idi. Berber saçları uzayınca tıraş ederdi, hamamcı arada bir yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse dışlamazdı.
Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu halde perdesini örtmemiş. Bütün evlerin içi görünüyor ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonrada evin ışıklarını yakardık. Hatta perde kapalı iken üzerimizi değiştirmeye edep eder, ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görülebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı. Bu sırada gelini oturduğu yerden kalktı mahcup bir eda ile salonun perdelerini çekti.
-“Evin Edebi önce perdelerinin çekilip çekilmediğinden belli olur” derdi büyüklerimiz.
-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar ederdik. Dul kalanlar var, evlenemeyenler var, onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük. Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada. Tabi ki hiç mahremiyet kalmayınca samimiyette kalmıyor. Evin bereketi büyüklere saygıdadır. Evin İffeti örtülen perdededir. Sevginin iffeti gizliliktedir. Gözün iffeti göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti tesettürdedir. Utanma haya imandan bir şubedir dedi. Torunu yavaşça kaşığı bıraktı.
-Ben babam gelince yemeğe başlayacağım babaanneciğim dedi.
ALLAH hepimizin evlerini edepli kılsın Amin. Selam Ve Dua İle.