Ömer İnal
Ömer İnal Eski ve Yeni Türkiye mücadelesi

Eski ve Yeni Türkiye mücadelesi

Yaklaşan 1 Kasım seçimleri, ülkemiz açısından büyük bir öneme haiz durumda… Sandıktan tek başına bir iktidar mı çıkacak yoksa yeniden bir koalisyon belirsizliği mi oluşacak sorularının 1 Kasım seçimleriyle netleşecek olması, bu seçimlere tarihi bir önem yüklüyor…

Böylesi önemli bir seçimde elbette seçmenin tercihinde olgular ve algılar etkili olacak… İşte bu yüzdendir ki, bazı muhalif unsurların ve medyanın algı operasyonlarında başarılı olabilmek adına hiçbir kuralı, kutsalı ve sınırı tanımadan kendilerince bir yarış içinde olduğunu esefle görmekteyiz…

Kendi çıkarlarına hizmet etmeyen siyasileri ve devletin zirve makamını, ellerindeki medya gücüyle hedef haline getirmek suretiyle itibar suikastı yapılmasını; ‘’basın özgürlüğü’’ kapsamında yutturmaya çalışan mahfiller aslında 28 Şubat sürecini bu ülkeye yeniden yaşatmaya çalışıyorlar… Tek fark ise asker artık devletin yanında, devlet ise tamamen milletin yanında… Bu yüzdendir ki, bu vesayetçi kesim şimdilerde askerin yanında yer almaktan ziyade PKK propagandası yaparak saflarını belli ediyorlar…

Türkiye 2012 yılından bu yana örtülü operasyonlarla karşı taarruzlara maruz kaldığı tarihi dönemlerinden birini yaşıyor… 7 Şubat 2012’de MİT kriziyle başlayan bu durum, 2013 Mayıs ayındaki Gezi olayları, yine 2013 yılındaki 17/25 Aralık darbe teşebbüsleri, 2014 yılında 50 kişinin hayatını kaybettiği 6-7-8 Ekim ayaklanma çağrısı, 7 Haziran’da ise tek başına iktidar dönemlerini bitirmek için ‘’parlatma’’ konsorsiyumu iş başındaydı…

7 Haziran sonrasındaki ‘’belirsizlik’’ ortamı ve alınan 80 milletvekiliyle kendini bölgenin hakimi olarak gören PKK, puslu havadan kendine pay çıkarmak için askerimize polisimize kurşun sıkmaya başladı…

Öyle bir düzen kuruldu ki,  güçlü bir hükümetin yoksunluğundan faydalanmak isteyen PKK, hem bölgedeki hâkimiyetini genişletecek hem de ‘’seçimlerde istediği oyu alamayan hükümetin Kürtlere savaş açtığı’’ algısını oluşturarak bu çatışma ortamının sorumluluğunu hükümete yıkacak, böylelikle Kürt halkının tamamen Ak Parti’den kopmasına yol açacak sinsi bir planın peşindeydi..

Elbette bu plan ve özündeki akıl, PKK’yı ve KCK’yı aşan, gerek yurt içi gerekse de yurt dışı kendine destek bulabilecek kadar uluslar arası bir organizasyonun ürünüydü…

Söz konusu bu durum, muhalefet partilerinin 13 senedir karşısında ezildikleri Ak Parti’den kurtulabilme şansı diye görülerek sarıldıkları bir umut oldu…

Son dönemde PKK’nın yaptığı algı operasyonları paralel yapının taktikleriyle benzerlik taşırken, Bir yanda ‘’seni Başkan yaptırmayacağız’’ diyerek Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan saldırlar, diğer yandan da güya bir cemaat liderinin, Erdoğan’ı kastederek ‘’Toprağa gübre olarak dökülecekler’’ şeklindeki ifadeleri ile, terör örgütünün hedefiyle cemaat liderinin hedefi ortak noktada buluşabiliyordu…

Diğer manidar olan durum ise, varlığını terör örgütünün karşıtlığı olarak tanımlayan partinin lideri Bahçeli’nin söyledikleri ile terör örgütünün uzantısı olan partinin lideri Demirtaş’ın hedefindeki kişinin aynı olmasıydı… Yani eğer ki, terör örgütü ve uzantısının hedefine aldığı kişi milli ise, ‘’milliyetçiyim’’ diyen Bahçeli’nin terörü değil de, terör örgütünün hedef aldığı Erdoğan’ı hedef alması büyük bir çelişkiydi…

Hülasa, halkın teveccühünü kazanmış, %52 halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçilmiş bir lidere, hem terör örgütü, hem onun siyasi uzantısı, hem ‘milliyetçisi’ hem laik olanı hem de güya dini cemaat olanı aynı anda saldırıyor… Ayrıca yabancı basın da aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan’a kural tanımaksızın saldırıyor…

Bu durum aslında eski Türkiye ile yeni Türkiye’nin mücadelesi… Yani bir yanda eski Türkiye’nin vesayetçileri, bir yanda ise güçlü, demokratik ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu Yeni Türkiye…

1 Kasım işte bu yüzden milat olacak, sandıktan ya eski Türkiye ya da yeni Türkiye çıkacak…

Selametle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer İnal Arşivi