"Erkeksen sen de gel !"
"Ben cumaya gidiyorum. Erkeksen sen de gel" demiş bir erkek....
Erkeklere demiş.
Eskiden merkezde bir camii olurdu. Buna merkezî camii denilirdi. Cuma burada kılınırdı.
Mescitler de olurdu. Fakat mescitlerde cuma namazı değil vakit namazları kılınırdı.
Türk tarihinin hiç bir döneminde camiiler yasaklanmadı ve kapatılmadı. Çoban Sülü de bunu sıkça seslendirirdi.
Osmanlı'nın son çeyreğinden itibaren başlayan vetirede (süreçte) ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında camilerin içi boşaltıldı.
Camilere dokunulmadı ama camiye gidecek kimse kalmayınca "dokunmaya" gerek kalmadı.
Otomatik olarak boşalmaya başladı camiler...
Camilerin tahliye edildiğini gören dönemin "iyi niyetli" yöneticileri kanunî bir düzenleme yaparak; aralarında 500 metreden daha az mesafeli camilerin "iptaline" karar verdiler.
Bu camilerin bir kısmı parti binası, bir kısmı ahır bir kısmı da tütün deposu olarak istiğmal edilmiştir.
Canım hemen öfkelenmeyin, tütün binası yapılması cigara içenlere bir "hizmet" olarak değerlendirmek gerek mezmi (!).
Henüz o tarihlerde (1930'lu yıllar) sigara yasağı falan yoktu. Ayrıca sigara içmek "büyüklere özenmek" kabilinden önemli bir prestijdi.
Fuat Köprülü diye birisini hatırlarım resimlerinden. Adam sırf duman altıydı.
Bütün resimlerinde (benim gördüğüm) mutlaka ağzında sigara vardı ve ayrıyeten duman çıkar vaziyetteydi. Yani yüzünü dumandan tam seçmek mümkün değildi.
Bu sayın Köprülü’nün, İslamiyet'in millileştirilmesinde "katkısı" vardır. İslamiyet’in millileştirilmesi deyince camilere ayakkabıyla girilmesi, org konulması vs olarak anlayın…
Bu millileştirme meselesi bunu yapanların “kursaklarında” kaldı, biliyorsunuz…
“Kursak” sizin memlekette ne anlama gelir bilmem ama bizim lisanda, hem mide hem de yemek borusu” olarak bilinir. Fark etmiyor bizim için. Her ikisi de “caizdir”.
Menderes döneminin hariciye vekilidir Köprülü.. Sonradan fena halde kapıştı Menderes ile...
İyi ki “kapışmış” Yassıada’ya gitmekten sıyırdı. 27 Mayıs es geçti Köprülü’yü.
1970'lı yıllarda boşaltılan ve "maksat dışı" kullanılan camilere ilave yapmak isteyenler halen vardı. Bunlar günümüzde de berdevamdır.
Mesela 1974 yılında bir Türkçe öğretmeniz vardı.
Bizim okul, Konya Karma Ortaokuluydu.
Bu “örtmenimizin” (öğretmen değil)sıkça tekrarladığı bir sorusu vardı;
"Bir köye ezan okumak için hoparlör ile radyo ihtiyacı olsa, hangisi tercih etmek gerekir?"
Soru buydu.
Cevabını yine kendisi verirdi “örtmenimiz”.
Derdi ki, "namaz kılmak isteyenlerin saati var. Saatine baksınlar namazlarını kılsınlar. Ama radyo öyle değildir. Tercih radyo olmalıdır. Köye radyo alınmalıdır".....
Ne güzel “tercih” değil mi?
“Öretmeniz” ne kadar "isabetli" telkinlerde bulunmuş..
Böyle nice “öretmenler” vardı.
Bu modeller 1970'li modellerdi.
Bir de 1940'lı ve 1930'lu modeller vardı. Bunlar daha dehşedengizdiler. Mesela bu modeller ilk okul talebelerine;
"Çocuklar !Allah'tan şeker isteyin' derlerdi.
Öğrenciler de "Allah'ım bize şeker ver !" şeklinde bağrışırlardı.
Şeker gelmeyince "örtmenimiz" devreye girer ve "şefkatli" sesiyle öğrencilere dönerek;
"Çocuklar ! şimdi benden şeker isteyin !"
Öğrenciler hep bir ağızdan, "örtmenim ! bize şeker ver"
Çağdaş, modern ve "hurefaya" hiç bir zaman pabuç bırakmayan "örtmenimiz" ellerini ceplerine sokar ve şekerleri öğrencilerine atardı.
Böylece öğrencilerin "hurefa" inançlarına dikkat çekilmiş olurdu.
Öyle ya, "Allah olsaydı” öğrencilere şeker verirdi değil mi ya (!)
Şeker verilmediğine göre "örtmenimiz” “haklıydı" ...
Bu ve benzeri "örtmenlerin" telkinleriyle nice minik dimağlar zehirlenmiştir.
Hepimizin üzerinde emekleri olan hürmete şayan öğretmenlerimizi her zaman minnet ve şükranla hatırlıyoruz.
Tekrar başa dönüyoruz ve diyoruz ki,
"Ben cumaya gidiyorum, erkeksen sen de gel" (bu ifade cuma günleri söylenir. Diğer günler hatırlanır)