Sezai Keskin
Sezai Keskin ERKEKLER NİÇİN KRAVAT TAKAR?

ERKEKLER NİÇİN KRAVAT TAKAR?

Bir yabancı, Afrika’da çölde kaybolur. Yaşamak için tek şansı hayat belirtisi olan bir yer bulmaktır ve çaresizce yürümeye başlar. Zaman geçtikte susuzluk, açlık derken bayılacak kadar yorgun düşer…artık tek adım atamayacak hale geldiği sırada bir çadır görür.                                                       

Yerlerde sürünerek çadıra ulaşır ve:                                                                                                                             - ‘’Su…biraz su lütfen…’’ diye inlerken biri içeriden kafasını uzatır:                                                     

-  Üzgünüm efendim, hiç suyumuz yok, yine de bir kravat ister miydiniz?..’’ der yabancının önüne rengarenk bir düzine kravat koyar. Yabancı bunun üzerine çılgına döner:
- ‘’Manyak mısın sen!!! Ölüyorum, halimi görmüyor musun!!! Ben su istiyorum kravatı ne yapayım!!!’’ der.
Adam hiç istifini bozmaz: ‘’Efendim, madem su istiyorsunuz buradan 2 km. güneye yürüyün orada bulabilirsiniz…’’ der.
Ve yabancı tarif edilen yönde yürümeye başlar, gerçekten de 2 km. sonra bir çadır görür ve içeri seslenir. Oldukça hoş giyimli bir adam kapıda belirir:
- Size nasıl yardımcı olabilirim efendim?
Yabancı:
- ‘’Su…lütfen…su…’’ der ve son kalan kuvvetiyle içeri girmek için hamle yaparken adam onu durdurur:
- ‘’Üzgünüm beyefendi, buraya kravatsız giremezsiniz…’’ 

Takılar hariç üzerimizdeki her giysinin bir fonksiyonu vardır. Peki kravatın boğazı sıkmaktan başka işlevi nedir? Her iki yakayı bir araya getirmekse düğme o işi görüyor. Düğmeleri örtüp giysimizi güzel ve renkli kılmaksa kadınlar niye takmıyor? Malum kravat, kıyafeti tamamlayan bir erkek takısı, aksesuar. Takan da var takmayan da. Ben kendi hesabıma pek takmam, sevmiyorum çünkü iki sebebi var; birincisi Frenk Gavurunun örfü olmasıdır, ikincisi de  takınca kendimi zincire bağlanmış gibi hissederim ama takana da karışmam kısaca, insanların kıyafeti beni hiç ilgilendirmez. Hepsi bu. Madem kravattan söz açtık, biraz da bu ‘aletin’ tarihinden söz edelim bir çeşni olarak. Efendim, 'kravat' kelimesinin kökü, aslı 'Croat' yani bildiğimiz Hırvat kelimesinden geliyor. Zaman içinde Hırvat'ın Batı dillerindeki karşılığı olan Croat, Kravat olup çıkmış. '...1635 yılında 6 bin kadar yabancı asker Fransa Kralını desteklemek için Paris'e götürüldüler. Kralın huzuruna çıkarılan bu askerler arasında boğazlarına renkli mendiller takmış paralı Hırvat askeri de vardı ve bunlar kralın hizmetine girdiler. Geleneksel kıyafetleri boyunlarına özel bir şekilde bağladıkları renkli eşarpları büyük ilgi çekti. Eratın kullandığı kaba kumaşlardan, subayların kullandığı ince pamuk kumaşlardan yapılmışlardı. Avrupa'da o zamana kadar bilinmeyen bu takıyı Fransızlar çok beğendi. Bugün kravat diye bildiğimiz 'Hırvat eşarbı ya da boyunbağı' tarih sahnesine işte böyle arz-ı endam eyledi. Fransızcaya 'Cravate' diye geçti ve zerafetin bir tür sembolü oldu bazı kesimlerde. Sonraları İngiltere'ye takdim edilen kravat burada da tuttu; buradan tüm Avrupa'ya ve Amerika kıtasına ve Batı sömürgeciliğiyle birlikte dünyanın öteki köşelerine de yayıldı. Türkiye’ye de bu sürecin sonucunda geldi. Nasıl pantolonunu çorabının içine sokup çoban gibi gezdiğinde hiçbir şey olmuyorsa, kravat takmadığında da hiçbir şey olmaz. Kılık kıyafete bakıp da insanları kalıba sokmaktan vazgeçilmeli. Kravat asla seçkinlik işareti veya medeniyet göstergesi değildir.  Kılık kıyafete takılmaktan bir arpa boyu yol alamadık yıllar boyu, içinde insan, vatan sevgisi taşıyor mu ona bakın. İş hayatında takım elbise ve kravat zorunluluğu olan erkeklerin farkında olmadan ciddi bir tehlike altında yaşadığını belirtelim, özellikle sıkı bağlanan kravatlar, baş ağrısından damar sertliğine, kireçlenmeden gırtlak kanserine, boyundaki şah damarlarında kireçlenme ve damar sertliğine gibi birçok ciddi rahatsızlığa neden olabildiğini hatırlatalım.           Bir adam fırından 1 tane ekmek almış. Eve gelince bakmış ki ekmeğin içinde kravat var. Hemen fırına gitmiş ve ekmeğin içinde kravatı göstermiş. Fırıncı da lafı yapıştırmış:
200 kuruş ekmekten takım elbise çıkacağını düşünmüyordunuz herhalde?…                        

Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın efendim…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi