DİZİ HASTALIĞINDAN NASIL KURTULUNUR?
Hastalığın ilk bulaştığı dizi Dallas’tı. Aptal kutusunun siyah-beyaz olduğu dönemde
TRT’de yayınlanan bu diziyle Türk halkı hastalığa yakalandı. Bunu Aşk Gemisi, Şahin Tepesi, Kara Şimşek, Görevimiz Tehlike, Yalan Rüzgârı gibi gayri ahlaki diziler takip etti. 90’lı yılların başında özel kanalların açılması ile beraber yerli diziler de ortaya dökülmeye başladı. Önceleri prodüksiyon imkânlarının yetersizliği gibi nedenlerden dolayı bir müddet ucuz Brezilya ve Hint dizileri ile seyirciyi oyaladılar. Yabancı dizi furyasından sonra dandik yerli dizilerin temalarına zengin ailelerin ‘’kimin eli kimin cebinde’’ rezil hayatları ve çekici kadınların ‘’marifetleri’’ sokuldu böylelikle halkın ilgisi daha da artırıldı. Aptal kutusundaki ‘’büyülü hayat’’ birçok genç kızın rüyasını süsledi. Kimi kızlar meşhur olmak, zengin olmak hayali ile evden kaçtı. Nice aileler yıkıldı, dağılıp gitti. Dizi yıldızları saçma sapan magazin programlarında basın-yayın yoluyla da her gün ve tekrar tekrar karşımıza gelmeye başladı. Apartmanındaki komşusundan habersiz halk seyrettiği dizideki oyuncuyu daha iyi tanır hale geldi. Artık herkes birbirine dizideki sevdiği ya da sevmediği oyuncunun adıyla çağırmaya başladı. Eskiden biri sevmediği gaddar adamı ‘’Ceyar’’ diye çağırırdı şimdilerde dizideki rollere göre yeni isimler türedi. Dizi çok olunca lakap bulmak da kolaylaşıyor tabi. Televizyonlarda dizinin biri bitip diğeri başlayınca dizi manyağı oldu insanlar. Ekranlarda dizilerin kanser hücreleri gibi aşırı ve kontrolsüz şekilde çoğalması başka kazanç kapısına dönüştü. İşsiz güçsüz bir sürü adam denek olarak kullanıldı, sabahtan akşama kadar bu uyduruk dizileri seyredip reyting seviyesi belirlendi. Sağda solda dizi izlemese intihar edecek seviyeye gelen akıl sağlığını yitirmiş tipler, civarda kendi kendine gülen, kendi kendine ağlayan acayip paranoyaklar türedi. Toplumun genetiği bozuldu, dizilere bağlı tıbbi ve psikolojik travmalar artmaya başladı. İzledikleri pembe dizilerin etkisinde kalan bazı hastalar, hayranı oldukları oyuncuların dizilerdeki hastalıklarının kendilerinde de olduğunu iddia edip doktorlara koşan üşütüklere rastlandı…
Seyirciler, şiddeti ne kadar çok izledikçe zamanla şiddete karşı duyarsız hale geldiler.
- ‘’Hocam tamam kabul ediyoruz, bu illet hastalığa yakalandık bi kere, çare ne?
Nasıl kurtulabiliriz, tedaviyi anlat!.’’
‘’Ne yapalım televizyonu pencereden mi atalım?’’ diyenler çıkabilir.
- Yok, onu denemeyin aşağıda yoldan geçen bir garibin kafasına düşer bu sefer de
‘’adam öldürmeye teşebbüsten’’ başınız derde girer. Televizyonunuz yerinde dursun. Heyecan yok, panik yapmayın, anlatacağız…
**
Evvela, televizyonun eğitimi destekleyici, yaşadığımız dünyadan haberdar olmamızı sağlayıcı fonksiyonunu asla inkâr edemeyiz tabii. Buradaki çelişki, onu kontrolsüz kullanımda ortaya çıkan durumdur. Bir kere televizyon oyalanma aracı değildir.
- Tedaviye evvela televizyon karşısında yemek yememekle başlayın.
- Televizyon izleme saati yapın.
- İzlediğiniz program bitince televizyonu kapatın.
- Televizyon dışında sohbet etmek, kitap okumak, oyun oynamak için zaman ayırın.
- Televizyonu tüm gün açık tutmayın.
- Çocuğunuzun yatak odasında televizyon bulundurmayın. Bunun yerine çocuğunuzun arkadaşlarıyla bir araya gelmesini destekleyin.
- Televizyonu ödül ya da ceza olarak kullanmayın.
**
Şimdi gözlerinizi kapatın ve kendinizi bu uyuz hastalıktan kurtulmuş olarak hayal edin!. Yüzünüzde beliren tatlı gülümsemenin, yüreğinize ılık ılık yayılışını hissedin.... Emin olun bu metot sizi hem rahatlatacak hem de içine düştüğünüz boşluktan çekip çıkarak, deneyin...