Doç. Dr. Ömer Akdağ
Doç. Dr. Ömer Akdağ Diriliş

Diriliş

Tekkelerde mütehammil olunmayı öğretirlerdi.

Ne demek diyeceksiniz "mütehammil olunmak?

Yani dostların nazını çekmek ve farklı düşünenlere tahammül etmek.

Mesela tekkelerde uygulanan ve sıkça ifade edilen dört prensip vardı;

Bunlardan birisi "Yezülü" ilkesiydi.

Yani "bu da geçer" demek.

Çağımızın temel hastalıklarından birisi olan ve psikologların seferber oldukları bir illet olan stresten kurtulmanın birebir şifası olan bir tekniktir "yezülü" ilkesi....

"Bu da geçer"....

Tekkelerde bu ilke örneklerle ve yaşanarak anlatılırdı.

“Takma kafana, bu da geçer”. Bu dünya üç günlüktür ve dört günlük dert edecek kadar uzun değildir… İkincisi; "errizku alallah" ilkesi.... Yani "rızkı veren Allah'tır"...  İnsanı hırstan koruyan ve rahatlatan bir eşsiz bir prensiptir bu ilke… Şunun bunun ayağına basmaya gerek bırakmayacak kadar asil bir ilkedir "errizku alallah" ilkesi...

Debelenmeye gerek yok. Çalış fakat debelenme...

Gayret göster ama asla hırslı olma...

Stresi önleyen ilke olarak etti mi iki?

Şimdi sırada üçüncüsü; "Tevekkeltü alallah" yani "Allah'a dayan ve güven"... Bazıları "tevekkeltü" ilkesini "teekkeltü" olarak anlıyorlar...Yani "ye ve yat"

"Allah'a tevekkül et" demek hırsa kapılmadan, azimle üzerine düşeni yapacaksın ve gerisini Allah'a bırakacaksın demektir.   "Tevekkeltü alallah" ilkesi insanı muhteşem şekilde rahatlatır.

Tecrübeyle sabittir ki, öyledir. Dördüncüsü "Ya sabur" ilkesidir.  Bu ilke olmadığından hapishanelerimiz hiç boşalmıyor.   "Ya sabur" ilkesi az bilindiğinden ülkemizde evlenenlerden daha çok boşananlar var. Tekkeler Müslüman Türk milletinin direnç noktalarından biriydi. Ahilik sistemiyle ümit ederiz ki, tekrar ihya olacaktır.

TÜRK MİLLETİ DİRİLİŞ SAFHASINDADIR.

Diriliş, tekrar ihya olmaktır. Dirilmek, doğrulmaktır. Kıyamdır.  Kıyam, ibadettir.  Biliyorsunuz, namazın rükünlerinden ikincisi "kıyamdır". Rükün demek "namazın içindeki farz" demektir.

"SOYUNMA"

Eskiden tekkelerde insanlara sorular ilk sorulardan birisi "bugün kalp kırdın mı? şeklindeydi.

İnsan kıymetliydi. Para, insan içindi. İnsan para için değildi. Bir futbol takımının hocasının birisi "soyunma" odasında futbolculara "savaşacaksınız" demiş. "Soyunma" odasında söylüyor bunları.

Lafı söylediği yeri görüyor musunuz?

"Soyunma" odası. Ne diyeceksen "giyinme" odasında söyle...

Kavramlar gittikçe tuhaflaşıyor. "Soyunma" odası kavramı Türk örfüne ve töresine uygun bir kavram değildir. Buna başka bir ad bulunmalıdır. "Kıyafet değiştirme" denilir yoksa "giyinme" odası mı denir bilemem.  Bizce milletimizin töresine mütenasip olmalıdır.

"Soyunma" lafını kim icat ettiyse etmiş. Devam ettirmek mecburiyetinde miyiz?

Başa dönelim;  Eskiden insanlar kıymetliydi. "Satılmazlardı". Zira paranın gücü yetmeyecek kadar kıymetliydiler.  Şimdi şu takımdan bu takıma insanlar "satılıyor"...  "Satılmak" kavramının yerine de başka ve şık bir kavram bulunmalıdır.

Bir not daha;

Şuurlu insanlar "maaş" lafını bile kullanmaya teeddüp ederlerdi.  Çalışanlar "ücret" derlerdi. Veya "harçlık" ifadesini kullanırlardı.  Zira "maaş" kelimesi "iaşe" kavramıyla aynı kökten gelir. Yani "yaşamak" demektir.  İnsanı ancak "Allah yaşatır" şeklinde ince bir anlayış vardı.l

Şimdi incelikleri kaybettiğimizden kalınlaştık.

Bilirsiniz eşya "incelikten" kopar, insan "kalınlıktan"...

İnce Dostlarınız Olsun.

Kalbiyle Ve Ruhuyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doç. Dr. Ömer Akdağ Arşivi

YAZI

02 Ocak 2017 Pazartesi 09:01

DUA

19 Aralık 2016 Pazartesi 09:04