DERDİNİ ANLATAMAMAK
Kendini ifade etmenin bilebildiğimiz ilk ve en doğal yolu konuşmak… Lakin konuşmak, her zaman işe yaramadığı gibi konuşmaktan yorulmuş hale de getirebiliyor. Dil ile söylemek halimizi arz etmeye yetmiyor kimi zaman, derdimizi anlatamadığımız gibi dil söylemekten yoruluyor, gönül bitap düşüyor.
Günümüz insanı “anlaşılmamaktan” bizar ve bitkin. İletişim halinde olmak zamanın hiçbirinde böyle kolay ve basit olmamıştı belki. Mesele bu belki de “basit” olması… Bu kadar basit olunca her yerden ve her an, hasbihal etmek, hâl hatır sormak, hemhal olmak sığlaşmış iletişimsizlik hastalığına dönmüyor mu? Dönmüyor olmasını tercih ederim.
İki insanın konuşması sadece ağızdan çıkan seslerle sağlanmış olmuyor. Jestler, mimikler, bakış ve bedenin duruşu da konuşmak dediğimiz yapının içine giriyor. Tüm bunlar yetmiyor, kullandığımız kelimelerin karşı taraftaki bilgisi ve anlamı, sözdeki şiddet ya da yumuşaklık, konuyla bilgili olmak da konuşmayı tamamlayan unsurlar arasında yer alıyor.
Tüm malzeme bir araya gelse, ifadeler yerli yerinde olsa, aynı dili konuşanlar bile anlaşmakta zorlanıyor kimi zaman. Herkesin her zaman anlaşması beklenemez da son çağın insanı neden ısrarla “kendini anlayan kimse yok” havasında dertleniyor?
Konuşuyoruz, ulaşıyoruz, iletişim için her kanal açık, teknolojik aygıtlar ve bilim hizmetimizde lakin anlaşamıyoruz. “Anlaşmak” sadece aynı fikirde olmak demek değildir elbet. Anlaşmak dediğimiz aynı his ve aynı duyguyu ortak noktada kabul etmeyi de gerekli kılmaz. Bununla birlikte konuşulan konunun çeşitli yönlerden asgari müşterekte buluşturabilmesi de beklenir.
Anlaşmak, ret edilen bir fikir bile olsa “bunu kabul etmiyorum ve nedeni şudur” diye söylediğim zaman karşımdakinin bunu kabul edebilme olgunluk ve erdemini göstermenin yoludur. Son zamanlarda çok fazla konuşuyor ama anlaşmak yerine “bu benim konuşmamdır ve sen bu konuşmanın muhatabı olarak bunu kabul etmelisin” niyetiyle başlıyoruz söze.
Haklı olmaktan hatta ufak da olsa haklılık payına sahip olmaktan tatmin olmayı seçiyor ve bununla mutlu olmanın yolunu arıyoruz. Derdimizi anlatmış olmanın peşine düştük fakat anlaşıldık mı sualini pek önemsemiyoruz.
Eskiler susmanın da bir haykırış olduğunu söylemiş. Susmak en güçlü konuşma yollarından biri belki. Şu hâlde ses çıkarmadan da anlaşabilmenin yolu var o zaman. Derdimizi anlatmak gerek, derdimizi anlatamamak da dert olup kalmasın gönle!
Söylüyoruz ama dinlemiyor diyor çoğu yetişkin çocukları için, çocuklar büyüklerden hepten şikayetçi zaten. Eşler, iş arkadaşları “bir türlü dinlemiyorlar beni” diyor. Dinlemek yetmez oysa söylediğimiz şeyle anlaşılmak da gerekir.
Anlaşmak konusunda en bedbaht olanlar sanırım devletler. Hele ki devletler arası dil denen bir şey var ne konuşmak mümkün ne anlamak çünkü herkes haklı olmak üzerine kuruyor cümlesini. Bu bahis bir daha değinilmek ister sanırım.