Dengeleri gözetmek gerek…
Konya’daki bölünmeler nev-i şahsına münhasır…
Sadece Konya’ya yada Türkiye’ye has bir konu değil elbet bölünmeler… İnsan olmanın bir gereği sanırım… Bir temsil görevini ben daha iyi yapabilir ve daha iyi bir mücadele sürdürebilirim diyen herkes başka bir çatı altında toplanabilir elbet…
Ancak bunu yapan her insan, kendine en yakın isimleri belirler, bu birliktelik için… Dünya’ya aynı zaviyeden baktığı insanlarla çıkar yola… Aynı duyguları paylaştığı insanları toplar etrafına… Hatta aynı rengi taşıdığı insanları… Ama Konya öyle mi? Birbirine tamamen zıt insanlar bir araya gelip, aynı rengi taşıdığı insanları karşısına alabilir…
Demokrasinin güzelliğini Konya yaşatır işte böyle…
Farklı renkler bir araya gelebiliyor böylece… En azından başka platformlarda bir araya gelmesi mümkün olmayanlar bu sayede birbiriyle etkileşiyor tabi…
İşin zorluğunu yaşayanlar siyasiler ve bürokratlar… Birine ziyarete gidip diğerine gitmemek olmaz şimdi… Her ikisinden de aynı gün içinde randevu almak gerek… Yoksa diğerinin hatırı kalıyor… “Niye önce ona gidiliyor” diye problem edilmesin diye “Aynı anda iki yerde birden olmayı bile başaracak” duruma gelecekler yakın zamanda…
“Denge gözetmek hayatın sırrı” sonuçta, yapacak bir şey yok…
Çekilecek artık, en azından bir araya gelene kadar…
…
Ünlü bir stand-up’cının gösterisine tonla para verip, “İçeride çok eğlenicez” önyargısıyla girdiği salonun kapısındaki biletçinin söylediklerine bile gülme önyargısından farkı yok, Diyarbakır Baro Başkanının öldürülmesi vakıasına yapılan yorumların… Her şey ayan beyan ortada iken bile sıkılan ilk kurşundan saniyeler sonra önyargıların devreye girmesiyle herkes kararını verdi…
İlk kararda Selahattin’den…
Öyle ya zaten terör örgütü bir “iyilik hareketi”… Elinde belge var mı örgütün yaptığına dair diye soruyor Başbakana? Cinayetler belgeli işlenir ya dünyada; “İş bu belge sizi cinayeti kimin işlediğine götürecektir” kabilinden… Baro Başkanı o hengamede polisin silahından çıkan bir kurşunla da öldürülmüş olabilir. Bu şehit edilen iki polisi, sonra ellerinde silahla sokağa dalan ve hendeklerin ardında ellerinde uzun namlulu silahlarla bekleyen Örgüt üyeleri gerçeğini değiştirmez... Kargaşa çıkarıp o kargaşadan medet ummak eski bir sol geleneğidir…
Bir de diyor ki, cenazenin üstüne atılan Bayrak değil, yüzyıllardır kullandığımız renkler… Bayraklar zaten yüzyıllardır kullanılan renklerden başka bir şey değildir… Kelimelerle oynama Selahattin…
Bir de gerçekten o herkesin sahiplendiği cenazenin üstünde o renklerin ne işi vardı…
…
“Devlet değil, devletsizlik yaptı” diyor bide;
Eski İslamcıları kırpıp kırpıp devletçi yapıyorduk, şimdi sıra HDP’lilere geldi sanırım; Yaşasın!
…
Can Dündar, “ MİT kendi görev tanımında olmayan bir şey yapıyordu, suç işliyordu” diyor… Ne yazmalı MİT’in görev tanımında;
Diğer ülkelerdeki milli menfeatlerimize ters düşenleri değiştirmeye uğraşmak… Milli menfeatlerin paralelinde çalışan muhaliflere destek vermek… Onlara gerekirse silah, mühimmat ve lojistik destek vermek… Terör örgütlerine sızıp onlardan biriymiş gibi hareket etmek… Terör örgütünü kontrol altında tutmak için liderleriyle görüşme yapmak…
Kırtasiyecilik yapmalı işte Teşkilat…
CİA, MOSSAD, KGB, MI6 gibi… Onlar görev tanımında yazmayan hiçbir şeyi yapmazlar mesela.
Örnek almak lazım…