Ömer İnal
Ömer İnal Çankaya'dan intifadaya...

Çankaya'dan intifadaya...

Çankaya'daki son veda resepsiyonunda yaşananlar, yazılı ve görsel medyada epeyce yer edindi... Abdullah Gül'ün "bizim cenahtan epeyce saygısızlık gördüm" diyerek son dönemde yaşanılan tartışmalarda kırıldığını belli etmesi, özellikle muhalif medya kesiminde, ilerde yaşanabilecekler için ütopik hayaller kurma yarışına sürüklemiş oldu.Lakin Hayrunisa hanımın sarfettiği ifadeler, Abdullah Gül'ün bu sözlerini fazlasıyla gölgede bırakmaya yetti... Çankaya'ya veda resepsiyonuna çağrılan mutedeyyin kesimin medya temsilcisine, "kırgın" olduğunu belirtmesi, tepkisini koyması, ardından "asıl intifadayı ben başlatacağım" demesi büyük bir şaşkınlığa yol açtı...

 

Şahsen ben Hayrunisa hanımın, Filistin ile özdeşleşen ve bu yönüyle kutsal bir anlam ifade eden bir kelimeyi kendi şahsi görüş ve beklentileri için kullanarak, o kelimenin ihtiva ettiği anlamı heba ettiği kanaatindeyim.. Ayrıca bu kelime Filistindeki zulmün müsebbibi olan israil'in yaptıklarıyla, bütün iman dolu gönülleri aynı duyguda birleşip, en samimi dualarla zaferin ümid edildiği bir anda kullanıldığında anlamlıydı.. Yani zulme karşı yapıldığında, hak mücadelesi olarak, tüm imkansızlıklara rağmen, inançla yapıldığında anlamlıydı..Mütedeyyin kesimlerden gelen belki ayarsız dozdaki bir eleştiriye bu kelimeninin kullanılmış olması, hangi tarafın israil hangi tarafın Filistin bağlamında değerlendireleceği sorularını akıllara getirmiş oldu..

 

Hayrunisa hanım bu sözleri kullanarak, Devletin zirve noktasına kadar gelmiş olan eşinin siyasi kariyerine ve gelecekte yapacağı adımlara adete ipotek koymuş oldu, ve böylelikle en büyük hasarı yine eşine vermiş oldu... Mütebessim bir çehre ve uyumlu yapısıyla bilinen Abdullah Gül'ün bu açıklamaları onaylacak duygulardan uzak olduğunu az çok biliyoruz... Bana kalırsa bu ifadeler için bir açıklama yaparak "kırgınlığın verdiği hissiyatla fevri bir açıklama olmuştur" demek suretiyle bu yükten kurtulmalıdır..

 

Cumhuriyet gazetesine manşet olan, parelel medyanın günlerdir üzerinde tepindiği, Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ve Fatih Altaylı gibi türden yazarların yazılarına meze olan bu açıklamalara sahiplenenlere baktığımızda dahi ne kadar yanlış ve gereksiz bir bir söylem olduğunu bir kez daha anlıyoruz... 2007'deki başörtüsünü çankaya'ya çıkartmamak adına yapılan cumhriyet mitingleri, "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganlarını, 367 garabetini savunanların, Hayrunisa hanımın söz konusu açıklamalarını sahiplenmeleri anlamlı olması kadar samimiyetleri de sorgulanmasına da yol açmaktadır... Tüm bunlara rağmen Çankaya'da, zihnimizde güzel anılarla kalmış bir Gül portresinin kalmış olmasını temenni ederdik..

 

Abdullah Gül neden eleştirildi?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Sisi'yi darbeci olduğunu tüm dünyaya haykıran nerdeyse tek lider olurken, Abdullah Gül, Sisi'yi tebrik etmiştir...Mısır'da Tahrir meydanındaki otoriter rejime başkaldıran halk yeni bir sayfanın açılmasına zemin hazırlanmş ve nihayetinde Mısır, seçimlerle gelen ilk cumhurbaşkanı olan Mursi'yi büyük bir teveccüh göstermişti.. Lakin özelikle emperyalist ülkelerin desteğiyle Sisi öncülüğünde darbe yaptı ve bu hukuksuzluğa  karşı çıkan yüzlerce vatandaş katledildi.. Mursi'nin hapse atılarak göstermelik bir seçimle meşrulaştırılmaya çalışılan Sisi'ye Devletin zirvesinden bu tebriğin gitmesi talihsiz bir durum olarak görülmüştü.. Erdoğan bu durumu "Darbeyle gelen bir cumhurbaşkanı sözde bir seçimden sonra tebrikler gitmiş. Biz böyle bir tebriği kabul etmiyoruz." diyerek bu yanlışlığa dikkat çekmiş oldu..

 

Recep Tayyip Erdoğan'a sosyal medyada artan hakaretlerin yanı sıra montajlı tapelerin yayılma noktası olan twitter'a erişim yasağı getirildiğinde bu yasağı ilk delen Abdullah Gül olmuştu...Yapılan itirazla yasağı kaldıran Anayasa Mahkemesine en büyük tepkiyi Recep Tayyip Erdoğan vermiş, Abdullah Gül ise Mahkeme üyelerine isabetli kararlarından dolayı övgüler sıralamıştı...

 

Cumhuriyet tarihi boyunca parlementer sistemin ülkeye yeterince katkı sağlayamaması nedeniyle başkanlık sisteminin gerekli olduğuna Recep Tayyip Erdoğan her platformda yüksek sesle anlatma ihtiyacı duyarken, Abdullah Gül parlementer sistemde kalınmasını istemiş olması Erdoğan ile bu konuda da ayışmasına sebep olmuştu...

 

Gezi olayları sırasında, "mesajı aldık" söyleminin yanı sıra  "sandık herşey demek değildir" demesi, ve Erdoğan'ın dış mihraklara vurgu yaparken, Abdullah Gül'ün bunu "üçüncü dünyacı yaklaşım" olarak niteleyerek dış güçleri inkar etmesi, ayrıca dinleme skandallarının patladığı bir dönemde "Çankaya dinlenmiyor, Dinleniyorsa da utanacak işimiz yok" demesi, o zor dönemlerde Recep Tayyip Erdoğan'ı yalnızlaştırdığı yönünde yorumlara sebep olmuştu.

 

Devletimiz,  tarihinin  en kapsamlı ihanetine, hiç beklenmeyen bir yapının marifetiyle maruz kalırken, yine bu duruma en büyük tepkiyi, karşı duruşu ve gerekli karşılığı Recep Tayyip Erdoğan vermiştir... Çankaya'daki veda resepsiyonuna, paralel cenahtan isimlerin çağrılması, bazı yurt dışı ziyaretlerinde de söz konusu kişilerin olması, Abdullah Gül nezdindeki eleştirilerin yapılmasına vesile olmuştur...

 

Bu bağlamda,  yapılan tüm düzeyli eleştirileri gerekli, saygısızlığı ise her kime olursa olsun kabul edilemez olarak görmek gerektiğini belirtmek istiyorum...

 

Selam ve Dua ile Hoşçakalın..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer İnal Arşivi