BİR AVUÇ ALEV
Bir gün bir adam yazı yazıyordu. Birden bir alev çıktı. Önce o adamın kalemi yandı sonra eli yandı sonra kolu sonra bedeni. Ateşler kalbine yürüdü yakacak bir şey arıyor gibiydi ama orada kalp yoktu, kara kapkara bir şey vardı. Ateş yürüdü ama yanmadı çünkü o kaskatı kesilmiş taştan başka bir şey değildi. Daha yukarılara çıktı dilini yakmak istedi ama onu da yakamadı. Dili ateş kesilmişti zaten alevler çıkıyordu ağzından hem kendi yerine konuşuyordu hem de kendi gibi konuşanların yerine. Ama ateş ne var ki kalemini yakmıştı, sadece alevli dili kalmıştı ve o dil bir kor olup onu ortadan kaldırıncaya kadar konuşabilecekti. Evet, bu adam son zamanlarda insanları hiçe sayan, insanların acısıyla alay eden Yılmaz Özdil’di. Şuursuz cümleler kurdu çünkü yanacak bir kalbi yoktu. İnsanları o kadar aşağılamıştı ki yaradan onun kalbini taşlaştırmıştı. Ya da başka bir şey çünkü yaradan kayaları anlatırken, nice kayalar var ki bağrından sular fışkırır nice kayalar var ki Allah’ı zikretmek için yuvarlanırlar demişti. Taş bile olamazdı bu.
Di’li geçmiş zaman kullandım çünkü Yılmaz Özdil de diğer ateş dilliler gibi yok olup gidecekti hatta o konuşmayı yaptığı gün yok oldu. Ama bu olayda tek günah keçisi o değildi. Bir sürü yanlış vardı, bir sürü. En üst düzeyinden en alt düzeyine kadar hatta bu durumu görmeyen halk yani bizler bile suçluyuz, katiliz. Ben suçluyum bir öğretmen olarak insan doktorlar, insan hemşireler yetiştiremediğim için. Fakiri yoksulu hakir gören onu azarlayan bir nesil yetiştirip ölümden beş dakika önce kurtulmuş adamın sedyeyi kirletme korkusu yaşamasına neden olduğum için. Ben suçluyum her durumda siyaset yapabilecek zehirli dilleri eğitemediğim için. Dedim ya hepimiz suçluyuz. Kader deyip insanları kandırdığımız için. Yerin binlerce metre altına indirip gaz maskelerinin ne zaman ve nasıl kullanılacağını öğretmediğimiz için. Suçluyuz, daha yeni ateşten ölümden kurtulmuşken bir daha “Madene inmek zorundayım borcum var hem nasıl geçindireceğim ailemi.” diyecek kadar insanları sindirmiş ve bir şeylere mahkûm bıraktığımız için. Suçluyuz, bir sürü ihmalkârlık varken ama ile cümleler kurabildiğimiz için. Suçluyuz, her yetim kalan çocuk için. Tek suçlu ateş dilli o adam değil, o sadece içinin kötülüğünü kusmuş bir zavallı. Halkı bu kadar sindirdiği için en büyük suçlu devlet. Sözde yok olan sınıf farklarını hissetmemizi sağlayan devlet. “Kızım zaten iki günde iş kazalarında bu kadar adam ölüyor bu toplu olduğu için abartıldı” diyen amca, sen daha da suçlusun belki ya da değilsin çünkü sen de sindirilmiş halkın içindesin ve sen de bir işçisin. Bazı şeyleri dile getirme hakkının olmadığını düşündüğün için suçlusun ama.
Çocuk burada tek suçsuz sensin. Baban yaşam mücadelesi verirken, bu acımasız dünyaya gözünü açan çocuk, sen suçsuzsun “Anne yalan söylüyorsun babam öldü benden saklıyorsun.” diyen çocuk. Sen suçsuzsun babanın cenazesinde baba diye haykıran çocuk. Yine en çok canı yanan çocuklar oldu. Baba demenin zevkini tadamamışken daha bir sürü baba diyebilecekken babasız kalan çocuk. Çocuk dünyayla tanıştın işte dünya bu. Çok acımasız değil mi? Birileri babanın ölüsü üzerinden bile kendine pay çıkarmaya çalışıyor. Sizin üzerinizden reklam yapmaya çalışıyor. Ama çocuk şunu bil ki içi yanan kalbi acıyan insanlar da var sizin için. Günlerce ağlayıp, yetim kaldı çocuklar diyenler. Babanız nefessiz kaldığı için günlerdir nefes almayı bırakan insanlar da var. Özür dileriz çocuk sizi babasız bıraktığımız için.
Vesselam…