Ayasofya’yı ibadete nasıl açabiliriz?
Müzeye çevrildiği günden beri tartışmaların odağında olan, özellikle seçim dönemlerinde gündeme gelen Ayasofya, son olarak Yeni Zelanda’daki alçak terör saldırısının ardından yeniden gündemin ilk sırasında. Peki, Ayasofya’yı yeniden nasıl cami hâline nasıl getireceğiz sorusuna vereceğim cevap; hak ederek olacaktır…
Ayasofya İstanbul’un fethinin ardından cami hâline getirilip, yaklaşık 500 sene bu anlamda hizmet verdi. Cumhuriyet ilanından 12 yıl sonra müze yapıldı, 84 yıldır da müze olarak ziyarete açık. Eğer cumhuriyet döneminde Ayasofya cami olarak devam etseydi sıkıntı yoktu. Dönemin idarecileri rahatlıkla “Kardeşim yaklaşık 500 yıldır cami olarak kullanılan bir mekân bundan sonra da böyle devam edecek” diyebilirlerdi, demediler. Dememelerinin altında yatan sebeple ilgili onlarca farklı tez ortaya atılabilir, biz geçmişi bir kenara bırakıp bugüne bakalım.
Öncelikle kimse İstanbul’u ve Ayasofya’yı Fatih’e altın tepsi içinde sunmadı. Fatih burayı bedel ödeyerek, fethederek elde etti. O zaman bizim yapmamız gereken şey yeniden İstanbul’un özelinde Ayasofya’yı fethetmek olmalıdır. Ayasofya’nın kâğıt üzerinde ibadete açılması iki satır bir yazıya bakar. Peki, sonrasında yaşanılanları göğüsleyebilecek miyiz asıl önemli olan soru bu. Amerika ile ilişkimiz ortada, Avrupa Birliği ile en azından göstermelikte olsa fena gitmeyen bir ilişkimiz, ticaretimiz var. Ayasofya’yı ibadete açmak demek şuan ki konjonktürde dünyadan dışlanıp, içe kapalı bir ülke olmamızdan başka bir anlama gelmez. Ne ekonomimiz bu durumu kaldırabilir ne de insanlar arasında birliktelik sağlayabiliriz. Ayasofya açılsın da nasıl açılırsa açılsın diyenler ilk önce ödenecek bedelleri göz önünde bulundurmalı. Ağustostan beri ekonomimizin durumu ortada. Bu durumda bile sürekli mızıldananların Ayasofya’yı talep etme hakkı yoktur. Muhalefetin ve doğrudan ya da dolaylı olarak onun gazına gelenlerin gerçek dertlerinin ne olduğu zaten belli. Diğer yandan ben önce Sultanahmet’i dolduralım, sonra Ayasofya’ya bakalım tavrını da doğru bulmuyorum. Uygun ortam sağlanınca Ayasofya’yı açalım, birini diğerine tercih etmek zorunda değiliz. Ayasofya’da bizim, Sultanahmet’te bizim Süleymaniye’de bizim…
Ayasofya’yı hak etmek için öncelikle savunma sanayisinde tam bağımsızlığa ulaşmamız gerekiyor. Bu konuda belli adımlar attık ama yetmez çok daha hızlı olmalıyız. Ardından ekonomimizi toparlamalıyız. Öyle Avrupa’dan ya da Amerika’dan yapılan açıklamalarla, boykot tehditleriyle kırılganlık yaşayan bir ekonomiyle Ayasofya’yı ibadete açamayız. Teknoloji ve sanayi alanında yerli üretimi ne kadar çok artırırsak, ekonomimiz o derece bağımsızlaşabilir. Buraya tarım, eğitim sistemi, hukuk vb. daha çok sayıda madde yazabilirim. Bu alanlarda belli bir aşamaya gelmeliyiz ki Ayasofya üzerine söz söyleyebilelim. Bundan ötesi hamasettir. Kahvehane muhabbetiyle, ucuz “milliyetçilikle” ancak kendimizin gazını alabiliriz.
Ayasofya’yı fethedecek bilince, alt yapıya ulaşasıya kadar sabırla beklemeli, bu konuda üzerimize düşeni yapmalıyız. Bu fetih 2023’te de olabilir, 2071’te de önemli olan bizim gayretimizdir. Bu noktada seçimde kazanacağı birkaç puan için hamaset yapanları gazına gelmeyerek ilk adımı atabiliriz. Sonrasında inanırsak başaramayacağımız bir şeyin olmadığını zaten biliyoruz…